Yazar: <span>Banu Demircioğlu</span>

KLEPTOMANİ

Kleptomani, ihtiyacı olmadığı, hemen kullanmayacağı halde ve maddi değeri nedeniyle satma düşüncesi olmadan bir takım nesneleri izinsiz olarak alarak, onlara sahip olma şeklinde bir dürtü kontrol bozukluğudur.

Kişinin aslında o malı satın alabilecek yeterli maddi birikime sahip olduğu, ancak buna rağmen bu davranışı gerçekleştirdiği gözlenmiştir. Bu davranış daha önceden düşünülmemiş ve planlanmamış olup, aniden gerçekleştirilir. Bu davranış birinden intikam alma amacıyla yapılmamıştır. Birey bu davranışın yanlış ve uygunsuz olduğunun bilincindedir. Kişiler bu davranışı gerçekleştirmek için başkalarından yardım istemezler.

Rahatsızlık hakkında yapılan çalışmaların azlığı ve bu durumların kişiler tarafından gizlenmesi ve bu durumu gerçekleştiren kişilerin sağlık hizmetlerinden çok, adli makamlara sevk edilmeleri nedeniyle gerçek sıklığı tam olarak bilinemese de bin kişide altı kişide rastlandığı saptanmıştır. Yakalanan dükkan hırsızlarının % 5-25 inde saptanmıştır.

Kadınlarda erkeklere göre yaklaşık dört kat daha sık görülmektedir.Cinsiyetler arasındaki oranın bu kadar yüksek olmasının bir nedeni de, erkeklerin böyle bir durumda çoğunlukla hastaneler yerine cezaevlerine gönderilmeleri olabilir.

Kadınlarda ortalama olarak 30-35 yaşta; erkeklerde 50-55 yaşta daha sık görülmektedir. Hem erkek hem de kadınlarda diğer dürtü kontrol bozuklukları rahatsızlığa eşlik edebilir.

Erkeklerde daha çok piromani (dürtüsel olarak ateş yakıp, yangın çıkarma) ve hastalık derecesinde kumar oynama ve tekrarlayıcı patlayıcı davranım bozukluğu ile bir arada iken; kadınlarda trikotilomani ( dürtüsel olarak saç ve vücut tüylerini yolma hastalığı) ile beraber bulunabilmektedir.

Rahatsızlık sosyoekonomik düzey ile doğrudan ilişkili olmayıp, bu durumdaki kişinin sosyokültürel düzeyi yüksek de olabilmektedir. Kişiler bu davranışlarına engel olabilmek için sosyal hayatlarını kısıtlayabilir ve çevrelerinden uzaklaşabilir, alışveriş yapmamaya çalışabilirler .

Gerçek kleptomani, sürekli yinelenen ama her seferinde farklı, değersiz nesnelerin çalınması biçiminde kendini gösterir. Bu nedenle yalnız bir kez çalma girişiminde bulunan çocuk, ergen ya da yetişkin, ruhsal bakımdan uygun bile olsa kleptoman sayılmaz. Aynı biçimde, sürekli olarak aynı tip nesneler, sözgelimi kadın iç çamaşırı çalan birine de kleptoman denilemez .

Neden Olabilecek Etmenler: çocukluk döneminde yaşanan olumsuz koşulların sonucu gelişen kayıp yaşantılar önemli etkenler arasındadır.

Kadınlarda gerilimin arttığı adet dönemleri, hamilelik dönemleri ve menopozun başlangıç dönemlerinde artmaktadır.

Bu rahatsızlık başka bedensel hastalıkların sonucu da görülebilmektedir. Bunlar arasında epilepsi (sara), beyin atrofisinin görüldüğü durumlar ve demans (bunama), bazı ilaç tedavilerinin yan etkileri( anksiyolitikler) ve bazı tümörler sayılabilir (Ör:İnsilünomaya sekonder hipoglisemilerde).

TEDAVİ

Kleptomani oldukça seyrek görülen bir durumdur; bu yüzden genel bir tedavi yönteminden söz etmek olanaksızdır. Ayrıca bazı kleptomanlar, henüz bilinmeyen nedenlerden ötürü tedavi edilmeleri konusunda oldukça isteksiz davranırlar.
Kısalığının sağladığı üstünlüğü yüzünden sık sık başvurulan tedavi yöntemlerinden biri, davranış tedavisi kapsamına giren “örtük duyarlılaştırma” tekniğidir. Hasta, hırsızlık olayını bütün ayrıntılarıyla gözünün önüne getirmeye çalışır ve daha sonra terapistin yardımlarıyla olumsuz sonuçlarını hayalinde canlandırır. Sözgelimi yakalanmak, mahkemeye çıkarılmak, gazetelere manşet olmak gibi… Bu arada terapist, hırsızlık sonucu ailesinden ve arkadaşlarından alacağı tepkileri oldukça karamsar ve olumsuz bir tablo çizerek anlatır. Böylece, çalma edimine sıkıntı ve stresin eşlik etmesi, yani hastanın koşullanması sağlanır. Sonuçta hastada, hırsızlığa karşı bir nefret uyanır; böylece bir daha hırsızlık yapmaz.

Kaygı durumlarını azaltmaya yönelik ilaç tedavisi ve son zamanlarda hipnoz ile de başarılı sonuçlar alınmaktadır.

MİTOMANİ

İstediği bir işe girmeyi başaran genç bir kadın… Başlangıçta her yolunda gidiyordu, iki ay gibi bir süreden sonra yalanları ortaya çıkmaya başlar. Hayatta neredeyse herkesin başına gelebileceği düşünülen olumsuzluklar ve talihsizliklerle o her hafta karşılaşıyordu. Bir gün hiç yara almadan kurtulduğu trafik kazası geçirebiliyor, başka bir gün annesi zehirleniyor, bir sonraki hafta ise teyzesini kaybediyordu. Çok ilginç yine bir gün annesinin hasta olduğunu söyleyip de işe gitmediğinde annesi iş yerinden onu arıyordu. En sonunda yalanlar ortaya çıkmaya başlar ve müdüre hesap vermek zorunda kalır. Yine aynı şekilde yalanı başka bir yalanla kapatmaya çalışır…

Buradaki örneğe benzer bir çok olay belki herkesin zaman zaman karşılaştığı olaylardır. Karşınızdaki kişinin yalan söylediğine şahit olduğunuzda tepkiniz, tavrınız ne olur bilemeyiz… acaba her yalan söyleyen mitomani midir? İnciten belki de çok acıtan yalanlarla karşılaşıyor olabilirsiniz, öyleyse bu konuyla ilgili Prof.Dr.Arif Verimli’nin açıklamalarını dikkatle okumanızı öneriyoruz.

Aşağılık Kompleksleri Vardır:

Kimler mitomani hastası olur?

Mitomanlar, günlük yaşantılarında gerçek dışı fikirlerle insanları yönlendiren, aynı zamanda belli bir amacı olmayan kişilerdir.

Bu kişiler söyledikleri yalanlarla kendileri dışında çevrelerine de zarar verirler mi?

Mitomani hastalığına yakalanmış kişiler; yalan bilgiler üzerine kendilerince kurgulanan bir hayat geliştirirler. Bunun temelinde sevgi ve ilgi arayışı vardır. Bir kısmında aşağılık kompleksi altta yatan sebeptir ve genel olarak çocukluğundan beri önemsenmediğine inanmıştır.

Bilinçaltında önemseneceğine inandığı kurgusal bir hikaye hazırlar. Kendileri bunun gerçek dışı olduğunun farkında değildir. Bu durumda çevrelerinden önce ve hatta daha çok kendilerine zarar verirler.

Önce Haz Duyar Sonra Pişmanlık;

Mitomani’ye dürtü kontrol bozukluğu da denir. Kleptomani bilinen diğer adıyla çalma hastalığı, uyuşturucu ya da alkol bağımlılığı, kaş, saç yolma hastalığı gibi… Kişi yalan söylemede kendine engel olamaz. Bu, kendisinin karşı koyamadığı bir dürtüsüdür. Yalan söylerken önemli ölçüde haz duyar yalnız ardından pişmanlığını yaşar. Mitoman, yalan söylemenin suçluluğunu yaşar hatta çevresindekilere tekrarlanmayacağını söylerse de engel olamadığından yine de yalan söylemeye devam eder. Çok basit şeyler için gereksiz yere yalan söyler. Mitomanlar, yalan söylerken kandırmak amacında değildirler. Üstelik yalanları son derece gelişigüzel ve umarsızdır, bu sebeple nasıl toparlayacakları hakkında bir planları yoktur. Daha kötü olanı ise eşleriyle yaşadıkları sorunlardır.

Mitomaniye Sebep Olan Psikiyatrik Sorunlar Nelerdir?

  • Kişilik bozuklukları
  • Narsistik kişilik
  • Asosyal kişilik
  • Histerik (histriyonik) kişilik
  • Çocukluk yıllarında istismara uğramış olmak.

 

Bu bilgiler doğrultusunda biz de diyoruz ki; ailenizde ya da çevrenizde yalan söyleyen kişiler hatta mitoman olduğuna inandığınız kişiler varsa onu aşağılamak ya da dışlamak yerine tedavi olması amacıyla doğru yönlendirmelisiniz. Sonuçta önemli olan bir insanı kazanmaktır kaybetmek değil.

Daha fazla bilgi ve randevu için…

OBSESYON

Toplumumuzda daha çok “takıntı hastalığı” olarak bilinen Obsesif –Kompulsif Bozukluk bir kaygı (anksiyete) rahatsızlığıdır.

Obsesif-Kompulsif Bozukluğu olan kişilerde aşağıdaki sorunlar görülür:
• Sürekli tekrar eden ve içeriği rahatsızlık veren düşünceler veya imgeler, yani obsesyonlar.
Obsesif düşünceler veya imgelerin içerikleri kişi açısından çok rahatsız edicidir. Obsesif düşüncelerin içerikleri kirlenmek, hastalık kapmak, birine kasten zarar vermek, dikkatsiz ve sorumsuz davranarak kötü sonuçlara neden olmak, kişinin ahlak anlayışına ters düşen etkinliklerde bulunmakla ilgili olabilir.
• Kaygı (Anksiyete): Kaygı yani anksiyete, terleme, sık nefes alma, kalp atışının hızlanması gibi fiziksel belirtilerin görüldüğü bir huzursuzluk, tedirginlik ve endişe halidir. Obsesif-Kompulsif Bozukluğu olan kişiler, rahatsızlık veren düşüncelerin yanında yoğun kaygı hissederler.
• Kompulsiyonlar: obsesif kompulsif bozukluğu olan kişide, tıpkı tekrarlayan düşünceler gibi tekrarlayan davranışlar görülür. Bu davranışlar hissedilen yüksek kaygıya bir tepki olarak ortaya çıkar. Kişi tekrarlayan davranışları yoluyla kaygı düzeyini gidermeye çalışır. Kompulsif davranışlardan bazıları şunlardır:
– Sürekli temizlik yapmak, ellerini yıkamak
– Eşyaları ve nesneleri belli şekilde düzenlemek
– Kapı kilidi, elektrik düğmesi gibi şeyleri sürekli kontrol etmek
– Belli kelimeleri, duaları sürekli belli sayılarda tekrarlamak.

Obsesif Kompulsif Bozuklukta Grup Terapisi

Obsesif Kompulsif Bozuklukta bireysel terapinin yanında grup terapisi tedavileride yaygın olarak kullanılmaktadır. Grup terapisinin bireysel terapiye göre bazı avantajları bulunmaktadır:
Grup terapisi Obsesif Kompulsif Bozukluğu olanlara, kendileriyle benzer sorunlar yaşayan kişilerle iletişim imkanı sağlar.
Grup içerisindeki iletişim sayesinde, katılanlar birbirilerinin deneyimlerinden öğrenirler.
Kendi sorunlarına benzer sorunlar yaşayan başka kişilerle karşılaşmaları yalnız olmadıkları duygusunu verir.
Grup birlikteliği terapiye devam etme motivasyonunu arttırır.
Grup terapisi bireysel terapiye göre daha ekonomiktir.
Bakırköy Psikiyatri ve Tedavi Merkezinde yürütülen Obsesif Kompulsif Bozukluk Terapisi Grupları en az 6 en fazla 12 kişiden meydana gelmektedir.

Daha fazla bilgi ve randevu için…

YALNIZLIK VE ÇARESİZLİK

 

Yalnızlığın sanata konu olması eskilere kadar uzanmasına karşın bu konudaki bilimsel araştırmalar çoğunlukla 1970’li yıllardan sonra dikkatimizi çekmektedir. Batı toplumları endüstrileşmeyle birlikte “narsistik çağı”nı yaşamaktadır. Aynı zamanda bu dönem yalnızlığın neredeyse salgın olarak yayıldığı “yalnızlık çağı” olarak da adlandırılabilir. Maddi olarak zenginleşen kaynakları gün geçtikçe artan ülkelerde buna karşın insanların giderek yalnızlaştığı ve izole olduğu dikkati çekmektedir. Yalnızlığın yaşı yoktur. Hepimiz yaşamımızın belli dönemlerinde kendimizi yalnız hissetmişizdir. Gerçekte yalnız olmakla yalnızlık hissetmeyi birbirinden ayırmak gerekir. Bazen kalabalıklar içinde de yalnız ve izole hissedebiliriz. Albert Einstein’in “tüm dünyada tanınmış bir insan olmak ve kendini bir o kadar yalnız hissetmek çok garip” sözü yalnızlık duygusunun koşullardan bağımsız ve evrensel olduğunun güzel bir örneğidir. Yalnızlık duygusuna genelde diğer insanlardan kopma, mutsuzluk ve çaresizlik hissi de eşlik eder.

Yalnızlığın ortaya çıkışında rol oynayan etkenler arasında genetik yatkınlık yanında çevresel etkenler ve kişinin psikolojik durumu da önemli olmaktadır. Erken çocukluk döneminde ev ya da okul değiştirme, arkadaş kaybı, ebeveynlerin ayrılması ya da ölmesi, okulda arkadaş edinememe, sosyal becerileri geliştirememe yaşamın ileri dönemlerinde yalnızlık duygusunun hissedilmesine zemin hazırlamaktadır. 12–18 yaş arası ergenlerde akranları tarafından dışlanan ve şiddete maruz kalanların yalnızlık hissinde artma, madde kullanımına yönelme, intihar eğiliminin 2–3 kat yükseldiği görülmektedir. Yetişkinlerde de taşınma, göç, iş değiştirme, cinsiyet, ırk, dini inançlar nedeniyle ayrımcılığa uğrama, dil bilmeme, hastalık nedeniyle izole olmak yalnızlık duygusunu besler büyütür. Bazen sorunlu insanlarla bir arada yaşamakda diğer insanlardan uzaklaşmaya yol açar.

Kendinize bazı hedefler belirleyip, bir şeyleri değiştirmeye karar verebilirsiniz. Diğer insanları değiştiremeseniz de kendi düşünce ve duygularınız değiştiğinde diğerlerinin de farklılaştığını görebilirsiniz. Kendinize bazı hedefler belirlemeniz, risk almanız, yeni şeyler denemeniz, değiştirebileceklerinizi belirleyip, değiştiremeyeceklerinizi kabul etmeni önemlidir. Yalnızlığı dahil olma, izolasyon duygusunu da toplumsallaşma ile değiştirmek biraz zaman alacaktır. Ufak adımlarla ilerlemek daha az başarısız olma duygusu yaşatacaktır. Hedefleri teker teker belirleyip en kolaydan zoruna doğru gitmek yararlı olacaktır.

• Yalnızlığın size has olmadığını herkesin hayatının belli bir döneminde yalnızlık hissedebileceğini unutmayın.
• Kendinizi yalnız hissetmediğiniz dönemlerde sosyal aktivitelere katılın.
• Dürüst ve samimi bulduğunuz kişilerle bağlantınızı sürdürmeye çalışın. Bu konuda içgüdülerinizin size ne söylediği önemlidir. Bir kişinin sadece yanınızda olması o kişinin sizin için iyi olduğu anlamına gelmez. Kötü bir arkadaşlıktansa bazen yalnız kalmak daha iyidir.
• Değişim dönemlerinde yeni kararlar alırken özellikle yalnız hissettiğimiz dönemlerdir. Yeni düşüncelerimizi ilgilerimizi paylaşacağımız yeni insanlara ihtiyaç duyarız. Eski bağlantılarınızı korumanız bu aşamada önemlidir, çünkü şu dönemde elinizde olanlar sadece bunlardır.
• Kendinizden daha yalnız olduğunu düşündüğünüz kişilere ulaşmanız size iyi gelecektir. Sosyal ilişkilerde önceliği ele almak ve kendinizi sınamak önemlidir.
• Yalnızlık hissiyle internete ve internet üzerinde iletişime fazla zaman ayırmaya başladıysanız zamanla internet bağımlısı olabilirsiniz, dikkatli olmalısınız. İnternette tanımadığınız kişilerle iletişimde temkinli davranıp kurban olmamaya dikkat etmeniz, kişisel bilgileri paylaşma konusunda temkinli olmanız, bunun yerine daha genel konularda iletişime girmenizde fayda vardır.
• Sanatsal aktivitelere katılmak sanatın iç dünyanıza ulaşmasıyla yalnızlık hissini azaltır.
• Dini uğraşlar, meditasyon, evcil hayvan beslemek, hobilerle uğraşmak yalnızlık hissinin azalmasına yardımcı olur.
• Sürekli rutin işlerle uğraşmak sizi otomatik pilota bağlar yalnızlık hissini artırır, hayallerinize göz atın ve rutinden çıkmak için neler yapabileceğinizi düşünün.
• Yalnızlık hissettiğiniz dönemler pozitif bir duygu içine girmeye ve olumlu hava yaratmaya çalışın, yeni bir şeyler denemek için uygun bir zaman olduğunu düşünün.
• Yalnızlığınızın içinde yuvarlanıp durmayın. Normalde arkadaşlarınızla ya da partnerinizle yaptığınız şeyleri yalnızken de yapmaya devam edin.
• Sürekli yalnızlık hissediyorsanız bu depresyonun habercisi olabilir tıbbi yardım istemeniz uygun olur. İntihar düşüncesi olduğunda yine en kısa sürede yardım istemeniz önemlidir.

İNTİHAR

Toplumsal açıdan önemli bir sorun olan intihar olgusu diğer bütün toplumsal olgulara göre farklı bir özelliğe sahiptir. Bütün toplumsal olguların temelinde insan yaşamını devam ettirebilme çabası vardır. Bir kişi, yaşamını devam ettirebilmek için basit bir hırsızlıktan tutun da diğer bir kişiyi öldürmeye kadar varan birçok eylemi yapabilmekte; kendisi için olumsuz olan şartları değiştirebilmek için elinden gelen tüm çabayı gösterebilmektedir. Fakat intihar eden bir kişi, tüm bu mücadele yollarını bırakarak, kendi yaşamına karşı bir eyleme girişmiştir. İşte intihar olgusunu diğer tüm olgulardan farklı kılan yön de budur: Kendi yaşamını devam ettirmeye çabalamamak…

İnsanlık tarihinin her döneminde görülen intihar olgusu, çağımızda gün geçtikçe artmakta ve önemli bir toplumsal sorun haline gelmektedir. Dünya Sağlık Örgütü, 2000 yılında tüm dünyada yaklaşık bir milyon kişinin intihar sonucu kendi yaşamlarına son verdiğini tahmin etmektedir. Bunun tüm dünyadaki ortalaması 100.000’de 16’dır. Bir başka deyişle her 40 saniyede 1 kişi intihar ederek ölürken her 3 saniyede 1 kişi de intihar girişimde bulunmaktadır. Yine Dünya Sağlık Örgütü’ne göre, son 45 yılda tüm dünyada intihar oranları % 60 artmıştır. İntihar, günümüzde tüm ülkelerdeki ölümlerin ilk 10 nedeni arasında sayılırken; Amerika Birleşik Devletleri’nde 8. sırada yer almaktadır. Yine ABD’de 15-24 yaş arası ölümlerin üçüncü önemli nedeni intihardır. Dünyada ise beşinci sırada yer almaktadır. Bu eğilim, gelişmiş veya gelişmekte olan ülkelerde benzerlik göstermektedir. Geleneksel olarak en yüksek oranlar hala yetişkin erkeklerde görülmekteyse de 15-34 yaş arası gençlerde artış gösteren intihar oranları dikkat çekici bir problem haline gelmiştir.

Köprü İntiharları

Son zamanlarda krizle beraber köprü intihalarında artış gözlenmektedir. İntiharları ikiye ayırmak gerekir :

1- Ölümle sonlanan, gerçekleşmiş intiharlar
2- İntihar teşebbüsleri

Köprü intiharları daha çok ilgi çekme ve teşebbüs düzeyindedir. Bundan dolayı her zaman medyaya yansır.

İntihar teşebbüsünde bulunanların çoğunluğunda sosyal problemler ön plandadır. Bunlar; iflas, boşanma, aile içi şiddet ve cinsel kimlik problemlerinden kaynaklanan uyum sorunlarıdır (Travesti ve transseksüeller…). Ruhsal problemler arasında ise; depresyon, kişilik bozuklukları, akıl hastalıkları, ergen krizi çoğunluktadır.

Köprüde intihar esnasında müdahale ayrı bir problem olarak karşımıza çıkmaktadır. Genellikle kendisini korkulukların dışında pazarlık yapar durumda olan bir insan gözümüzde canlanmaktadır. Bu esnada ya polis ya da o anda köprüden geçen diğer insanlar olaya müdahale etmektedir. Oysa ki intihar edecek şahsın, korkuluklara kadar ulaşmasını engelleyici koruyucu tedbirler alınmalıdır. Tel örgülerin yükseltilmesi, ön bariyerlerin yapılması, korkuluk sonrası korkuluğun altına tel ızgaraların konulması, krize müdahale ekiplerinin hazır tutulması, sürekli elektronik sistemle gözlemlenmesi gibi…

Sonuç olarak; köprüdeki bu fiziki yapı ve medyanın ilgisi ile “show intiharları” gündemden düşmeyecek gibidir.

Her intihar ciddiye alınmalı, mutlaka krize müdahale ekibince değerlendirilmelidir. İkna etmek psikiyatri ve psikolojinin işidir. Zordur, hata kaldırmaz, sorumluluk gerektirir. Köprüden geçen vatandaşa veya konunun uzmanı olmayan nöbetçi kamu görevlisine bırakılamaz.

Bu ve benzeri sorunlarla ilgili psikolojik destek almak için Bakırköy Psikiyatri Tedavi ve Araştırma Merkezi’ni arayarak uzmanlarımızdan randevu alabilirsiniz.

VAJİNİSMUS

Vajinismus Nedir?

Vajinismus hastalığı; ilişki sırasında ön sevişmede hiçbir sorun yaşamayan, hatta zevk dahi alan bayanlarda cinsel birleşme anı geldiğinde yaşadıkları istemsiz kasılmalar sonucunda penisin vajina içine girememesi veya son derece ağrılı, zor şekilde girmesi ile karakterize bir cinsel sorundur.

Vajinismus hastalığında kişinin ilişki sırasında kendisini kasması kendisini tehlikeden korumak için yaptığı refleksif bir harekettir.
Bazı durumlarda kişi ilk gece yaşadıkları cinsel ilişki sırasında kendisini aşırı derece kastığından ötürü kızlık zarı yırtılmakta ve daha sonra bilinçaltına yerleşen korkularında ötürü bir daha cinsel ilişkiye girememektedir.

NEDENLERİ ?

Bilişsel Çarpıtmalar:Cinsellik, kızlık zarı, namus kavramı, ilk gece ile ilgili çevreden anlatılan yanlış, eksik ve abartılı bilgilere “bilişsel çarpıtma” adı verilir.

Bilişsel çarpıtmalar kişinin bilinç altına yerleşerek cinsel ilişki sırasında sorun yaşamasına neden olmaktadır.

Kızlık zarını koruma ve Namus Kavramı:

Aşırı dini ve ahlaki kurallar:Özellikle aşırı geleneksel yapı içinde büyütülmüş, dini ve ahlaki kuralların sıkı bir şekilde uygulandığı kişilerde kızlık zarını koruma nedeni ile ilgili vajinismus ve diğer cinsel problemler daha sık karşımıza çıkmaktadır.

İlk Gece Hikayeleri:İlk gece ile ilgili akrabalardan veya daha önceden evlenen arkadaşlardan duyulan abartılı ve yanlış hikayeler de vajinismus nedenleri arasındadır.

İlk gece ile ilgili “ilk gecede kızlık zarı çok kanar, patlar, yırtılır, kırılır, ilk gecemiz çok zor oldu, üç gün kalçamın üzerine oturamadım, canım çok yandı, ilk gecede kilitlenme oluyormuş, ilk gecede birisinin kanaması çok olmuş hastaneye zor yetiştirmişler, doktorlar dikiş atmak zorunda kalmış” gibi abartılı ve yanlış hikayeler kişilerin bilinçaltına yerleşerek korkularının artmasına sebep olabilmektedir.

Cinsel Travmalar:
Çocukluk veya yetiştin dönemlerde ortaya çıkan cinsel travmalar da ileriki dönemlerde cinsel sorunlara neden olabilmektedir.

En sık olarak görülen cinsel travmalar:

  • Taciz, cinsel istismar veya tecavüz olayını yaşama
  • Ensest ilişki yaşamış olma
  • Doğumu seyredip korkma
  • Anne babanın cinsel ilişkisine şahit olma
  • Pornografik film izleyip tiksinme
  • Kız veya erkek arkadaşını masturbasyon yaperken group tiksinme
  • Fiziksel veya cinsel şiddete maruz kalma

Kişilik Yapısı:
İyi kız olma sendromu nedir?

Özellikle mükemmeliyetçi kişilik yapısında, iç disiplini yüksek, çalışkan ve sosyokültürel düzeyi yüksek olan kişilerin denetim ve kontrol mekanizmaları da son derece iyi çalışmakta ve bu durumda da özellikle vajinismus, cinsel isteksizlik ve anorgazmi (orgazm olamama) sorunları ortaya çıkabilmektedir. Bu durum “iyi kız olma sendromu” olarak bilinmektedir.

İyi kız olma sendromuna sahip kadınlarda cinsel ilişkinin amacı adeta kocayı memnun etmek için bir görev halindedir. Bu kişilerde bu nedenle cinsel ilişkiden haz alamama ve orgazm olamama sorunları da bulunmaktadır.

Aile Yapısı:Aile yapısı baskın ve disiplinli baba, pasif anne modeline sahip çocuklar da ileride vajinismus hastalığı açısından risk altındadırlar.

TEDAVİ

Vajinismus (Vaginismus) için bilimsel yöntemlerle tedavide en sık olarak uygulanan ve kabul edilen methodlar arasında “holistik (bütüncül) cinsel terapi” bulunmaktadır. Holistik (bütüncül) cinsel tedavi bilişsel, davranışsal ve dinamik psikoterapileri içeren bir tedavi yaklaşımıdır.
Vajinismus tedavisinde en sık olarak önerilen davranışçı yöntemler (Vajinismus egzersizleri):

  • Ayna egzersizi:Ayna ile genital organların iyice incelenmesi. Vajinismus tedavisinde ayna egzersizi yere konulan bir el aynası ile genital organların açılarak içinin görülmesini sağlayan çalışmalardır.
  • Masaj egzersizi(Sensitif fokus):Dokunarak hissetme. Haz odaklı bir çalışma olup kişinin kendisi ve eşi tarafından genital organların hissedilmesi, klitorise yapılan masaj ile hazzın hissedilmesini içerir. Vajinismus tedavisinde masaj egzersizi bebek yağı ile yapılabilir.
  • Kegel Egzersizi:Kegel egzersizleri vajinal PC kasının (Pubococygeus kasının) sıkılıp gevşemesi şeklinde yapılan egzersiz olup “farkındalığı” arttırır. Ayrıca kegel egzersizi cinsel hazzı da arttırmaktadır. Kişilere bu konuda pek çok yararlar sağlar.
  • Nefes Egzersizi:Doğru nefes alıp verme vajinismus ve diğer cinsel terapilerde hem kasların gevşemesi hem de doğru ruhsal duygulanım açısından son derece önemlidir. Bu nedenle asla nefes tutmamayı öğrenmek, doğru nefes akışını sağlamak davranışsal cinsel tedavilerin önemli bir parçasıdır.
  • Parmak Egzersizi:Pek çok vajinismus klinik tarafından uygulanan parmak egzersizleri kişilerde vajina kaslarının kontrollü bir şekilde gevşetilmesini sağlamaktadır. Ayrıca parmak egzersizi vajinanın hissedilmesini sağlar.

Daha fazla bilgi ve randevu için..

Alzheimer Hasta Terapisi

Yakın hafıza kusuru olur. Hastalar yeni bilgileri hatırlamada güçlük çekerler. Örneğin, gündemdeki olaylar. Bunun tersine uzak hafıza göreceli olarak korunmuş gibidir.   Hasta hatırlayamıyor ama tanıyorsa frontal bir bulgu hem hatırlayamıyor hem de tanımıyorsa temporal bir bulgu olarak değerlendirilir.   Hastada belirgin kelime bulma güçlüğü olur. Boston naming testte nu durum belirgindir ve bazen hasta şekilleri de hiç tanıyamaz. Objelerin isimlerini tam doğru söyleyememesine rağmen objeyi tanıdıığ ve kelimenin yerine başka kelime kullanıldığı ve dolambaçlı yoldan gereksiz sözcüklerle anlatılmaya çalışıldığı görülür.

Dikkat ve exekütüif fonksiyonların bozukluğu:  Alzheimer’da exekütif fonksiyonların bozulması hafıza bozukluğundan daha sonra gelişir. Mental kontrol testte hatalar yaptığı görülür. Digit span testinde performansı düşüktür(rakam tekrarı) .Sözel akıcılık testlerinde y ada trail-making testte bozukluk olabilir.    Alzheimer’da 1 dakika içinde hayvan sayımı  , harf akıcılığı testinden daha kötüdür. Bu da semantik hafız kusurunun yansımasıdır. Hasta exekütüf fonksiyonlarının bozukluğunun farkında olmaz. Hafıza kusurlarını açıklamada savunucu davranır. Saat çiziminde ve WAİS’in küp-desen testinde planlama bozukluğu ve somut düşünce belirgindir. Alzheimer’da saat yüzüne numaraların yanlış yerleştirildiği , soyut düşüncenin bozulmasıyla beraber zamanı da yanlış gösterdikleri, saatin kadranına yazı yazdıkları da görülür.

 

ALZHEİMER HASTALIĞININ DEPRESYONDAN AYIRIMI:

Depresyonlu bir hastanın nöropsikolojik defisitleri Alzheimer’lı bir hastadan ve diğer demasiyel hastalıklardan daha az yaygın ve hafiftir. Demansı olmayan depresyonlu hastalar daha az hafıza bozukluğu sergilerler. Alzheimer hastalığında daha çok yeni bilgilerin depolanmasında bir bozukluk gösterirler. Depresyonlu hastalarda biraz önce kaydedilen materyal korunur. Alzheimer ‘lı hastalar sıklıkla anlık ve geciktirilmiş hafızada bozukluk gösterirler. Alzheimerli hastada hem geri getirme hem de tanıma bozulabilir. Sözel hafıza testleri demansı olmayan depresyon depresyon hastalarını saf demanstan ayırmada yardımcıdır. Ayrıca depresyonda isimlendirme,sözel akıcılık ve viziokonstrüktif  kabiliyet bozulmaz. Alzheimer’lı hasta nöropsikolojik bozukluk ve hafıza eksikliğini reddeder. Bunun tersine depresyonlu hastalarda normal testlerde nöropsikolojik disfonksiyon göstermese bile sıklıkla farklı kognitif şikayetler bildirirler. Depresyonlu hastalarda en körü performans dikkat testlerindedir. Depresyonlu hastalarda nöropsikolojik testlerdeki performans tutarsız ve değişkendir. İpucu vermek performans gösterme gayretini kolaylaştırabilir. Tersinen Slzheimer’lı hastalarda test sıklıkla aşırı efor sarfederler (ilerlemiş demans durumlarında hasta test ortamını terk edebilir)ve yanlış pozitif cevaplar verirler. Nöropsikolojik testlerde daha az değişkenlik gösterirler ve ipuçlarından daha az yararlanırlar.

Daha fazla bilgi ve randevu için…

Takıntı

TAKINTILAR (OBSESİF KOMPULSİF BOZUKLUK)

Obsesyon:  İrade dışı gelen , bireyi tedirgin eden,egoya yabancı,bilinçli çaba ile kovulamayan ,yineleyen düşüncelerdir.

Kompulsiyon:Bu saplantılı düşünceleri kovmak için yapılan ,irade dışı yenileyen hareketlerdir.

 

Örneğin:Herhangi bir şeye dokunduğunda elinin kirlendiğini saplantılı bir şekilde düşünen kişinin el yıkama tutkusu gibi…Kişi bu düşüncelerin aklına gelmemesi için ya da hareketleri yapmamak için kendisini zorlar. Ama zorladıkça istenmeyen düşünceler gene gelir,istenmeyen hareketler tekrar tekrar yapılır.

Kuşkusuz bu takıntılar insanlık tarihi kadar eskidir. Hepimiz olumsuz bir olay konuştuğumuzda bizim de başımıza gelmesin diye kulak memesini tutup tahtaya bir iki kere vururuz. Bu bir çeşit bu belayı ,bu olayı bizden uzak tutmak için yapılan  bir önlem “kontrol” çabasıdır.

Peki bu saplantıları bir parçası hepimizde olabiliyorsa nereden sonra hastalık haline gelir?

  • Düzenlilik,temizlik,kusursuzluk artık o kadar had safhadadır ki evde oturan diğer aile üyeleri rahatsız olmaktadır.
  • Bu düzen , temizlik ve takıntılar kişinin çok zamanını almaktadır. U yüzden işe geç kalır, servisi kaçırır,banyodan kolay kolay çıkamaz, saatlerce namaz kılar…
  • Sosyal yaşantısı yok denecek kadar azalır. Misafir kabul edemez,başka eve gidemez, tuvalete gideceği endişesi sosyal ortamlarda sıvı almasını engeller, evden dışarı çıkması , evden dışarı çıkması işkencedir. Kendi de garip davranışlarının dışarıdan fark edileceğinden korktuğu için her türlü sosyal yaşantısını kısıtlamıştır.

 

OBESESYON TÜRLERİ

 

  • Kuşku obsesyonu: Sık sık elinizi mi yıkıyorsunuz? Banyo yapmak sizin için zul mü?
  • Metafizik obsesyonlar:Evren nedir?Tanrı var mıdır? Yok mudur?
  • Hastalık obsesyonları:Hastalık bulaşacağı korkusu, AİDS olucak, saçkıran olucak, kuş gribi olucak…
  • Sayma obsesyonları:Uğurlu sayı ,uğursuz sayınız var mı?
  • Kötü,çirkin,ayıp,saldırgan bir şey düşünmek ya da yapmakla ilgili saplantılar,Örn; Tanrıya küfür, çocuğumu camdan atar mıyım?Tekrarlayan tövbeler, dualar…

 

 SAPLANTILI KİŞİNİN HAREKETLERİ

 

Saplantılı kişinin işte bu düşüncelerini nötralize etmek,etkisizleştirmek için zorunlu bir takım hareketler yapar. Tekrar tekrar doğal gazı kontrol eder, tekrar tekrar elini yıkar, yıkanması, giyinmesi ,evden çıkması çok zaman alır, alışverişten aldıklarını uygunsuz bir şekilde yıkar,tanrıya küfür ettiği için saatlerce namaz kılar ya da abdest alır. Bu hareketler bazen törensel nitelik kazanır.

KAÇINMA DAVRANIŞLARI:

 

 Çoğu zaman bu hareketler o kadar çok zaman alır ki, artık ibadet etmekten,ev işleri yapmaktan ,yıkanmaktan ,işe gitmekten,arkadaşları ile buluşmaktan  vazgeçer. Çünkü  bu işler çok zamanını alıyor ve tuhaf hareketleri dışarıdan da artık fark ediliyordur.

 

TEDAVİ.

  • İLAÇ TEDAVİSİ: Saplantı hastalığının üstüne depresyon eklenmiş olabilir. ???
  • Bilişsel davranışçı terapiler: Senelerdir ilaç tedavisi altında olup takıntılarından kurtulamamış hastalar!!!. Son yıllarda giderek obsesif-kompulsif bozukluğun tedavisinde bilişsel davranışçı terapiler en etkili yöntemlerden biridir. Hastanın çatışmaları ,korkuları, yanlış İNANÇLARI  üzerine gitmek ile ,yoğun empati ve işbirliği yaparak , ev ödevleri temelinde başarılı tedaviler uygulanmaktadır.

Daha fazla bilgi ve randevu için..

 

Siyanür ile gelen Ölümler

Türkiye’de toplu intihar olmaz. Cinnet geçirme olabilir. Toplu ölümlerde ; önce intihar etmek istiyenin ruhsal durumu …

Spotlight: Family suicides in Turkey highlight social unease, financial woes

ANKARA, Nov. 16 (Xinhua) — A string of collective family suicides in Turkey have made headlines recently, shedding …