
YALNIZLIK VE ÇARESİZLİK
Yalnızlığın sanata konu olması eskilere kadar uzanmasına karşın bu konudaki bilimsel araştırmalar çoğunlukla 1970’li yıllardan sonra dikkatimizi çekmektedir. Batı toplumları endüstrileşmeyle birlikte “narsistik çağı”nı yaşamaktadır. Aynı zamanda bu dönem yalnızlığın neredeyse salgın olarak yayıldığı “yalnızlık çağı” olarak da adlandırılabilir. Maddi olarak zenginleşen kaynakları gün geçtikçe artan ülkelerde buna karşın insanların giderek yalnızlaştığı ve izole olduğu dikkati çekmektedir. Yalnızlığın yaşı yoktur. Hepimiz yaşamımızın belli dönemlerinde kendimizi yalnız hissetmişizdir. Gerçekte yalnız olmakla yalnızlık hissetmeyi birbirinden ayırmak gerekir. Bazen kalabalıklar içinde de yalnız ve izole hissedebiliriz. Albert Einstein’in “tüm dünyada tanınmış bir insan olmak ve kendini bir o kadar yalnız hissetmek çok garip” sözü yalnızlık duygusunun koşullardan bağımsız ve evrensel olduğunun güzel bir örneğidir. Yalnızlık duygusuna genelde diğer insanlardan kopma, mutsuzluk ve çaresizlik hissi de eşlik eder.
Yalnızlığın ortaya çıkışında rol oynayan etkenler arasında genetik yatkınlık yanında çevresel etkenler ve kişinin psikolojik durumu da önemli olmaktadır. Erken çocukluk döneminde ev ya da okul değiştirme, arkadaş kaybı, ebeveynlerin ayrılması ya da ölmesi, okulda arkadaş edinememe, sosyal becerileri geliştirememe yaşamın ileri dönemlerinde yalnızlık duygusunun hissedilmesine zemin hazırlamaktadır. 12–18 yaş arası ergenlerde akranları tarafından dışlanan ve şiddete maruz kalanların yalnızlık hissinde artma, madde kullanımına yönelme, intihar eğiliminin 2–3 kat yükseldiği görülmektedir. Yetişkinlerde de taşınma, göç, iş değiştirme, cinsiyet, ırk, dini inançlar nedeniyle ayrımcılığa uğrama, dil bilmeme, hastalık nedeniyle izole olmak yalnızlık duygusunu besler büyütür. Bazen sorunlu insanlarla bir arada yaşamakda diğer insanlardan uzaklaşmaya yol açar.
Kendinize bazı hedefler belirleyip, bir şeyleri değiştirmeye karar verebilirsiniz. Diğer insanları değiştiremeseniz de kendi düşünce ve duygularınız değiştiğinde diğerlerinin de farklılaştığını görebilirsiniz. Kendinize bazı hedefler belirlemeniz, risk almanız, yeni şeyler denemeniz, değiştirebileceklerinizi belirleyip, değiştiremeyeceklerinizi kabul etmeni önemlidir. Yalnızlığı dahil olma, izolasyon duygusunu da toplumsallaşma ile değiştirmek biraz zaman alacaktır. Ufak adımlarla ilerlemek daha az başarısız olma duygusu yaşatacaktır. Hedefleri teker teker belirleyip en kolaydan zoruna doğru gitmek yararlı olacaktır.
• Yalnızlığın size has olmadığını herkesin hayatının belli bir döneminde yalnızlık hissedebileceğini unutmayın.
• Kendinizi yalnız hissetmediğiniz dönemlerde sosyal aktivitelere katılın.
• Dürüst ve samimi bulduğunuz kişilerle bağlantınızı sürdürmeye çalışın. Bu konuda içgüdülerinizin size ne söylediği önemlidir. Bir kişinin sadece yanınızda olması o kişinin sizin için iyi olduğu anlamına gelmez. Kötü bir arkadaşlıktansa bazen yalnız kalmak daha iyidir.
• Değişim dönemlerinde yeni kararlar alırken özellikle yalnız hissettiğimiz dönemlerdir. Yeni düşüncelerimizi ilgilerimizi paylaşacağımız yeni insanlara ihtiyaç duyarız. Eski bağlantılarınızı korumanız bu aşamada önemlidir, çünkü şu dönemde elinizde olanlar sadece bunlardır.
• Kendinizden daha yalnız olduğunu düşündüğünüz kişilere ulaşmanız size iyi gelecektir. Sosyal ilişkilerde önceliği ele almak ve kendinizi sınamak önemlidir.
• Yalnızlık hissiyle internete ve internet üzerinde iletişime fazla zaman ayırmaya başladıysanız zamanla internet bağımlısı olabilirsiniz, dikkatli olmalısınız. İnternette tanımadığınız kişilerle iletişimde temkinli davranıp kurban olmamaya dikkat etmeniz, kişisel bilgileri paylaşma konusunda temkinli olmanız, bunun yerine daha genel konularda iletişime girmenizde fayda vardır.
• Sanatsal aktivitelere katılmak sanatın iç dünyanıza ulaşmasıyla yalnızlık hissini azaltır.
• Dini uğraşlar, meditasyon, evcil hayvan beslemek, hobilerle uğraşmak yalnızlık hissinin azalmasına yardımcı olur.
• Sürekli rutin işlerle uğraşmak sizi otomatik pilota bağlar yalnızlık hissini artırır, hayallerinize göz atın ve rutinden çıkmak için neler yapabileceğinizi düşünün.
• Yalnızlık hissettiğiniz dönemler pozitif bir duygu içine girmeye ve olumlu hava yaratmaya çalışın, yeni bir şeyler denemek için uygun bir zaman olduğunu düşünün.
• Yalnızlığınızın içinde yuvarlanıp durmayın. Normalde arkadaşlarınızla ya da partnerinizle yaptığınız şeyleri yalnızken de yapmaya devam edin.
• Sürekli yalnızlık hissediyorsanız bu depresyonun habercisi olabilir tıbbi yardım istemeniz uygun olur. İntihar düşüncesi olduğunda yine en kısa sürede yardım istemeniz önemlidir.
İNTİHAR
Toplumsal açıdan önemli bir sorun olan intihar olgusu diğer bütün toplumsal olgulara göre farklı bir özelliğe sahiptir. Bütün toplumsal olguların temelinde insan yaşamını devam ettirebilme çabası vardır. Bir kişi, yaşamını devam ettirebilmek için basit bir hırsızlıktan tutun da diğer bir kişiyi öldürmeye kadar varan birçok eylemi yapabilmekte; kendisi için olumsuz olan şartları değiştirebilmek için elinden gelen tüm çabayı gösterebilmektedir. Fakat intihar eden bir kişi, tüm bu mücadele yollarını bırakarak, kendi yaşamına karşı bir eyleme girişmiştir. İşte intihar olgusunu diğer tüm olgulardan farklı kılan yön de budur: Kendi yaşamını devam ettirmeye çabalamamak…
İnsanlık tarihinin her döneminde görülen intihar olgusu, çağımızda gün geçtikçe artmakta ve önemli bir toplumsal sorun haline gelmektedir. Dünya Sağlık Örgütü, 2000 yılında tüm dünyada yaklaşık bir milyon kişinin intihar sonucu kendi yaşamlarına son verdiğini tahmin etmektedir. Bunun tüm dünyadaki ortalaması 100.000’de 16’dır. Bir başka deyişle her 40 saniyede 1 kişi intihar ederek ölürken her 3 saniyede 1 kişi de intihar girişimde bulunmaktadır. Yine Dünya Sağlık Örgütü’ne göre, son 45 yılda tüm dünyada intihar oranları % 60 artmıştır. İntihar, günümüzde tüm ülkelerdeki ölümlerin ilk 10 nedeni arasında sayılırken; Amerika Birleşik Devletleri’nde 8. sırada yer almaktadır. Yine ABD’de 15-24 yaş arası ölümlerin üçüncü önemli nedeni intihardır. Dünyada ise beşinci sırada yer almaktadır. Bu eğilim, gelişmiş veya gelişmekte olan ülkelerde benzerlik göstermektedir. Geleneksel olarak en yüksek oranlar hala yetişkin erkeklerde görülmekteyse de 15-34 yaş arası gençlerde artış gösteren intihar oranları dikkat çekici bir problem haline gelmiştir.
Köprü İntiharları
Son zamanlarda krizle beraber köprü intihalarında artış gözlenmektedir. İntiharları ikiye ayırmak gerekir :
1- Ölümle sonlanan, gerçekleşmiş intiharlar
2- İntihar teşebbüsleri
Köprü intiharları daha çok ilgi çekme ve teşebbüs düzeyindedir. Bundan dolayı her zaman medyaya yansır.
İntihar teşebbüsünde bulunanların çoğunluğunda sosyal problemler ön plandadır. Bunlar; iflas, boşanma, aile içi şiddet ve cinsel kimlik problemlerinden kaynaklanan uyum sorunlarıdır (Travesti ve transseksüeller…). Ruhsal problemler arasında ise; depresyon, kişilik bozuklukları, akıl hastalıkları, ergen krizi çoğunluktadır.
Köprüde intihar esnasında müdahale ayrı bir problem olarak karşımıza çıkmaktadır. Genellikle kendisini korkulukların dışında pazarlık yapar durumda olan bir insan gözümüzde canlanmaktadır. Bu esnada ya polis ya da o anda köprüden geçen diğer insanlar olaya müdahale etmektedir. Oysa ki intihar edecek şahsın, korkuluklara kadar ulaşmasını engelleyici koruyucu tedbirler alınmalıdır. Tel örgülerin yükseltilmesi, ön bariyerlerin yapılması, korkuluk sonrası korkuluğun altına tel ızgaraların konulması, krize müdahale ekiplerinin hazır tutulması, sürekli elektronik sistemle gözlemlenmesi gibi…
Sonuç olarak; köprüdeki bu fiziki yapı ve medyanın ilgisi ile “show intiharları” gündemden düşmeyecek gibidir.
Her intihar ciddiye alınmalı, mutlaka krize müdahale ekibince değerlendirilmelidir. İkna etmek psikiyatri ve psikolojinin işidir. Zordur, hata kaldırmaz, sorumluluk gerektirir. Köprüden geçen vatandaşa veya konunun uzmanı olmayan nöbetçi kamu görevlisine bırakılamaz.