Ay: <span>Ağustos 2017</span>

16 Nisan 2013 Tarihli Silah Kanunu Tasarısına Yönelik Umut Vakfı Açıklaması ve Önerileri

Silah Kanunu Tasarısı, suçun işlenmeden önce önlenmesini değil, suçun tespitini esas alan bir anlayışla düzenlenmiştir. Bu yaklaşım bireysel silahsızlanmayı değil bireysel silahlanmayı kolaylaştırmakta, ruhsatsız silahların ruhsatlandırılarak suçun takip edilebilmesi esasını gözetmektedir.
“Suçla mücadele alanında öncelik, suç işlenmesini önleyecek mekanizmaları geliştirmektir.” görüşüne rağmen, suçu önlemenin esası olarak silah edinilmesinin zorlaştırılması ilkesi terk edilmiştir. Bu Kanun tasarısıyla, silahların sivil halk tarafından edinilmesine sınırlama getirilmesinden çok kayıt altına alarak, yani ruhsatlı hale getirerek, sosyal yara, problem olan silahla işlenen cinayetlerin, yaralanmaların ve intiharların önlenmeyeceği gerçeği de ortadadır.

Umut Vakfı’nın söz konusu tasarıya ilişkin görüşü, “sürdürülebilir bireysel silahsızlanma”ve “yaşam hakkının güvenceye alınması”, her şeyden üstün tutulması gerekliliği yaklaşımına dayanmaktadır. Bu Silah Kanunu tasarısında, AB uyum süreci kapsamında ilgili kanunların tekleştirilmesi, silah kavramının geniş bir kapsamda tanımlanması, yetersiz olmasına rağmen, reklam yasağı ve imha konularının düzenlemede ilk defa yer almış olması ve çıkarılacak yönetmelikle eğitimin getirilecek olmasına olumlu bakmaktadır.

16.04.2013 tarihinde Bakanlar Kurulunca ilgili Bakanlıklara gönderilen Silah Kanunu Tasarısına yönelik önerilerimiz:

  • Tasarı m.2/1, ç’de, 2009 Tasarısında olduğu gibi “armağan silah” tanımını korunmaktadır. Maddede “silah armağan etme” yetkisine sahip olanlar sayılmışken, bunların kimlere armağan edilebileceği ve sayısı belirtilmemiştir. Bireysel silahlanmayı meşrulaştıran ve sınırsız nitelik taşıyan, “armağan silah kavramı” sınırlanmalıdır.
  • 2009 Tasarısının kapsamına alınmış olan 5729 sayılı Ses ve Gaz Fişeği Atabilen Silahlar hakkında Kanun, 2013 Tasarısı kapsamından çıkarılmak suretiyle, yürürlükte kalmaya devam edecektir. AB uyum süreci gereği tüm silahlarla ilgili kanunlar tek bir kanun altında birleştirilmelidir.
  • 2009 Tasarısında tanımlanan  “biber gazına” yeni Tasarıda yer verilmemiştir.
  • Tasarıda, 2009 Tasarısı m.7/2,d’de ki “Silahın güvenli muhafazası için fiziki tedbir almış olmak” şeklinde ruhsat şartına yer verilmemesi eksikliktir.
  • Silah ruhsatı alınabilmesi yönünden 2009 Tasarısındaki av silahları yönünden 18 yaşını bitirmiş olmak, diğerleri yönünden 21 yaşını bitirmiş olmak şeklindeki ayırıma yeni Tasarı m.7’de yer verilmeyerek, “birinci kategori kapsamına giren silahlar” bakımından ruhsat için 21 yaşının bitirilmiş olması aranmıştır. Av silahları bakımından 21 yaşının aranması yerinde olmakla birlikte, diğer silahlar bakımından en azından  “25 yaşının bitirilmiş olması” daha yerinde olurdu.
  • Tasarı m.7/9’da, “silah ruhsatı talebinde bulunan kişinin sağlık şartlarının elverişli olup olmadığı bir hekim raporuyla tespit edilir. Ancak hekim, kişi hakkında belirli alanda uzman hekim veya heyet tarafından rapor düzenlenmesini isteyebilir” hükmü yetersizdir. Bu sağlık muayenesinin ortadan kalkması demektir. Şu andaki Heyet Raporu uygulamasın da öncesine dönmektir. Psikolojik testler şarttır; özelikle öfke ve kişilik testleri zorunluluğu getirilmelidir. Bu uygulama kapalı olmalı kişi sonucu bilmemeli Heyet Raporu sonucu doğrudan ilgili kuruma gönderilmelidir. Bunun “öfke ve kişilik testlerini içeren biri psikiyatrist olmak üzere uzmanlık alanları Yönetmelikte belirlenecek heyet raporu” şeklinde değiştirilmesi gerekir.
  • Tasarı m. 7/12’de, “kişi, sahibi bulunduğu ruhsatlı ateşli silah için bir yılda azami ikiyüz adet fişek temin edebilir” hükmüne, “boş fişek kovanları getirildiğinde” ifadesi eklenmelidir.
  • Tasarı m.8/5’deki “muhafaza amacıyla teslim” kaldırılmalıdır. Böyle bir durumda, silah emniyet birimlerinde muhafaza altına alınmalıdır.
  • Tasarı m.10’da, “silah ruhsatı verme yetkisini, başvuru sahibinin bulunduğu yerdeki mülki amirliklere vermesi” yerinde olmamıştır. Taşıma ruhsatı verme yetkisinin 6136 sayılı Kanunda olduğu gibi “valilerde” olması daha yerindedir.  Çünkü ilçelerde özellikle tecrübesiz ve genç kaymakamların baskı altında kalmaları kuvvetle muhtemeldir.
  • Tasarı m.11/3, ç’de, “silah taşıma yetkisine sahip kamu görevlilerine emekli olmaları veya en az on yıl süreyle bu görevlerde bulunup da kendi isteğiyle bu görevlerinden ayrılanlara silah taşıma yetkisi verilmesi” yerinde değildir. Bunlar da,  genel hükümler kapsamında silah ruhsatına sahip olabilmelidirler.
  • Tasarı m.11/5, i’de ki, “işletenin talebi üzerine, il özel güvenlik komisyonu tarafından verilen karara istinaden kamuya açık özel kişilere ait yerler” hükmündeki, “il özel güvenlik komisyonu tarafından verilen karara istinaden” ibaresi çıkartılmalıdır. Çünkü bir özel işletmenin işyerine ruhsatlı da olsa silahlı girmeyi yasaklaması, bireysel silahsızlanmanın teşviki bakımından en doğal hakkıdır.
  • 2009 Tasarısı m.11/5’de silahla girilemeyecek yerler arasında  (j) bendinde, “Bar, pavyon, gazino, gece kulübü gibi alkollü içki tüketiminin yapıldığı eğlence yerleri, dernek lokalleri ile düğün törenlerinin yapıldığı kapalı yerler”  belirtilmiş iken,  yeni Tasarıda bu hükme yer verilmemiştir. 2009 Tasarısındaki söz konusu hükmün,  “kapalı”sözcüğünün çıkartılmak suretiyle yeni Tasarıya alınması gerekir.
  • Tasarı m. 11/6’daki, mahkeme binalarına silahla girme yasağı bakımından, “adliyenin güvenliğini sağlayan güvenlik görevlileri” hariç,  istisna getirilmemelidir.
  • Tasarıda yer verilmeyen, 2009 Tasarısı m.11/9’da ki “ikiden fazla silah aynı anda taşınamaz hükmü”“birden fazla silah” şeklinde değiştirilmek suretiyle muhafaza edilmelidir.
  • Tasarı m.12/1’de, öngörülen “beş yıllık” taşıma ruhsatı süresi, “2 yıl” olarak değiştirilmelidir. Araç muayene süresinin bile “2 yıl” olması karşısında, silah ruhsat süresinin “5 yıl” olarak muhafazası yerinde değildir.
  • Tasarı m.12/3’de, bulundurma ruhsatlarının geçerlilik ve yenilenmesine ilişkin esaslar “taşıma ruhsatı” ile aynı olmalıdır.
  • Tasarı m.12/4’de, m.11/3, a,b ve c bentlerinde sayılan kamu görevlilerineemekli olmaları halinde  “süresiz” ruhsat verilmesinin öngörülmesi yerinde değildir.
  • Tasarı m.18’e, “ruhsatlı olsa bile birden fazla silah taşımanın” idari para cezası ile cezalandırılması hükmü eklenmelidir.
  • Tasarı m.19/4’de, “polislere öncelik hakkı tanınmak suretiyle takdir olunan bedellerin yarısı ile müsadere edilen bir silah satın alma hakkı” tanınması  “eşitlik” ilkesine aykırı ve “bireysel silahlanmayı teşvik edici” nitelik taşımaktadır.
  • Tasarıda, ruhsat sayısı ile ilgili bir açıklık yoktur. Ruhsat, azami iki silahla sınırlanmalıdır.
  • Tasarıda, ruhsat öncesi eğitim, eş ya da aile bireylerinin referansı ve silah kasası zorunluluğuna dair bir düzenleme bulunmamaktadır. Bu hususlara, Tasarıda mutlaka yer verilmelidir.

 

ÖNERİLER:
Silah Kanunu Tasarısı’nda yer almayan ancak bu Kanun ve bağlı yönetmelik gibi ilgili mevzuatta yer alması gereken şu hususlar önemle dikkate alınmalıdır:

  • Merkezi veri tabanı, chip’li ve TC kimlik numarası olan silah taşıma veya bulundurma belgesi,
  • Ruhsatlandırma öncesi sertifikalandırılmış zorunlu eğitim,
  • Ruhsat sonrası kriminal ve sağlıktan kaynaklanan otomatik iptal sistemi,
  • Eş, aile hekimi, avukat gibi ruhsatlandırmaya referans sisteminin getirilmesi,
  • Ruhsatlandırmada silah kasası zorunluluğunun ve denetimlerinin belirlenmesi,
  • Ruhsatlandırmada başvurunun işleme konulması için bekleme süresinin belirlenmesi,
  • Sahip olunabilecek silah sayısının sınırlandırılması.

TASARININ OLUMLU YANLARI:

  • 2009 Tasarısı m. 6/6’da olduğu gibi, 2013 Tasarısı m.6/6’da da av silahları ve mühimmatlarının” reklam ve tanıtımı serbest bırakılmıştır. Bununla birlikte, reklam yasağıkapsamına giren silahlarla ilgili 2009 Tasarısındaki “Fuar, gösteri ve basılmış eserlerle yapılan reklam ve tanıtım bu yasağın dışındadır” şeklindeki istisnaya, 2013 Tasarısında yer verilmemesi olumlu olmuştur.
  • 2009 Tasarısı m. 7/13’de,  silah ruhsatı alma koşullarını taşımayan kişilere, ancak hayatlarının ciddi tehlike içinde bulunduğu hususunda somut vakaların varlığı halinde, vali başkanlığında bir komisyon kararıyla ruhsat verilmesini öngören hükme, yeni Tasarıda yer verilmemesi olumlu olmuştur.
  • Hazırlık hareketlerinin cezalandırılması olarak nitelendirilebilecek, 2009 Tasarısı m.17/19’da ki, “üretilmesi veya bulundurulması suç oluşturmayan yaralayıcı aletleri, yanıcı veya parlayıcı maddeyi, hal ve şartlara göre sırf saldırıda kullanmak amacıyla bulunduran kişi …. cezalandırılır”  hükmünün yeni Tasarıya alınmaması yerinde olmuştur.

GEREKÇELENDİRME VE SONUÇ:
Sivil halktaki silahın, güvenlik personelindeki silaha oranı 1’in üstünde ise, yılda toplam silahla ölüm oranı her yüz bin kişide 1’in üstündeyse, yılda toplam silahla intihar oranı her 100.000 kişide 0.25’in üstündeyse ve önceden tasarlanmamış olaylarda silaha ulaşabilirlik yüksekse; bu ülkede sivil halkta silah yaygındır, sosyal problemdir, güvenliği tehdit eden en önemli unsurdur.
Bu oranların Türkiye için 2013 yılı tahminleri:

  • Sivildeki silahın polis ve jandarmadaki silah sayısına oranı 5’in üstü,
  • 100.000 kişiye düşen silahla cinayet oranı 4’ün üstü,
  • İntihar oranı 1’in üstü ve
  • Önceden tasarlanmamış olaylarda silaha ulaşabilirlik oranı % 90’ın üzerindedir.

Bundan dolayı çözüm üretilmelidir. Bu Kanun tasarısı da çözüm için bir fırsattır.

AB ülkeleri ve diğer gelişmiş ülkelerdeki sivillerin silah edinmelerine ilişkin yasal düzenlemelerle bu Kanun tasarısının karşılaştırılması:

  • Silah edinme mülkiyetini kolaylaştırmakta, hatta teşvik etmektedir.
  • Yaş sınırı Almanya, Brezilya ve İsrail’de 25’dir. Türkiye’de silahla işlenen suçlara karışanların yaş gurupları göz önüne alındığında 21 yaş sınırı düşük kalmaktadır.
  • Merkezi veri tabanının oluşturulması ruhsatlandırmayı zorlaştırmaktan çok kolaylaştırma ve suçun tespitini amaçlamıştır. Arşivlemede kullanılacak fişeklerin silah sahipleri tarafından temin edileceği hükmü kontrol ve o silaha ait fişek olup olmadığı konusunda tartışmaya yol açabilecektir. Bu işlemler kişiye bırakılmamalıdır.
  • Ruhsatlandırmada silah edinme nedeni şahsın beyanına bırakılmış; yani kişisel sübjektif nedenlere dayalı ve mülki amirlerin yetkisine bırakılmıştır. Oysaki ABD ve İsviçre hariç diğer ülkelerin tamamında kanıta dayalı hâkim kararına bağlı hukukla ilişkilendirilmiştir. Kişisel savunma harici haklı bir neden yoktur.
  • Ruhsatlandırma sonrası denetimin sürekliliğini gösteren, atış kulübü veya ilgili organizasyonlarla uygunluk onayı yoktur.
  • Silah edinimini yasaklayan adli sicil daraltılmış, eşitlik ilkesine ters olarak görev ve meslek güvenlik riski hep ön plana çıkarılmış; hatta harç meselesi sanki yasanın asıl konusu haline getirilmiş ve sanki her meslek grubunun zorlamalarıyla bu Kanun taslağı oluşturulmuştur.
  • Ciddi sağlık muayenesi yoktur. Sağlık muayenesinde psikolojik testler ve psikiyatrik muayene yoktur. Almanya, Brezilya, İsrail, Avusturya, Fransa, Belçika, İsveç, Finlandiya gibi birçok ülkede ciddi psikolojik sağlık raporu zorunludur. Gerekçe olarak da kişilerin ve sağlık kuruluşlarının iş gücü ve zaman kaybı gösterilmiştir. Oysaki şu andaki uygulamada Sağlık Bakanlığı 2004/74 nolu genelgesine göre “silah ruhsatı alacak kişilerden sağlık raporları, psikiyatri, ortopedi, göz, nöroloji, KBB ve dâhiliye dallarını kapsar ve silah bulundurma veya taşımada ruhsal ve bedeni bakımdan engel olmadığına dair kanaat ile rapor verilir” uygulaması söz konusudur. Gerekçedeki sağlık kuruluşlarının iş gücü ve zaman kaybı söz konusu olmayıp, aksine on yıldır pratik uygulama ile bu konuda tecrübe sahibi olup, çözüm üretmektedir. Hatta yoğunluk bakımından özürlülük ve evde bakım sağlık raporlarından sonra üçüncü sıradır. Bu uygulamaya ek olarak kapalı kanaat usulü ile online heyet raporu oluşturulduğunda sağlıktan dolayı yaklaşık %10 ile %30 arası iptaller gerçekleşeceği de açıktır.
  • Evde silah bulundurma en yaygın ruhsat tipidir. Kadına yönelik şiddette, aile içi cinayetlerde ve çocuk ve gençlerin intiharlarında kullanıldığı da her gün 3. sayfa haberlerinde gündemdedir. Bundan dolayı, erkeğin evde silah bulundurmasında eş rızası; ruhsat sonrası denetim ve ruhsat şartları ortadan kalktığında sorumluluk paylaşımı açısından son derece önemlidir. Avusturya, Avustralya, Fransa ve Yeni Zelanda’da eş onayı vardır.
  • Güvenlik eğitiminde, mutlaka kriminolojik ve silah mülkiyet hukuku ve riskli gruplar olarak çocukların eline geçtiğinde ne yapmalı? Evde nasıl saklamalı? Gibi başlıkları içeren dersler yer almalıdır. ABD ve İsviçre hariç tüm diğer ülkelerde bu eğitimler vardır.
  • Açık hava toplantılarında silah bulundurma yasağı yoktur. Kamuoyunda en çok tartışılan ve gündeme getirilen bu konu maganda veya serseri kurşunla ölümlerin aynen devam edeceği izlenimini vermektedir. Silah sayısının ve bu konunun Kanun taslağında olmaması aynı tartışma ve hassasiyetin gündemden düşmeyeceği ve devam edeceği anlamına gelir.
  • Ruhsat öncesi bekleme süresi bu yasada yoktur. Bekleme süresi zorunluluğu, talebi %50 ile %60 arası azaltır. Bekleme süresi Almanya, Brezilya, Fransa, Belçika, İsveç, Avustralya, Kanada gibi ülkelerde 4 ile 6 hafta; İsrail, Güney Afrika, Yeni Zelanda’da 3 ay; Finlandiya’da 1 yıldır.

 

UMUT VAKFI’NIN İLGİLİ KOMİSYONLARDAN TALEBİ:
Yukarıdaki tüm verilerden sonra, Türkiye’de silahla işlenen suçlara acil çözüm üretilmelidir. Vakıf olarak talebimiz, tüm bu karşılaştırmalardan sonra maalesef Türkiye’de yaşayan her üç aileden birinin silahla ilgili cinayet, intihar ve yaralama vakalarıyla bu acıları yaşamaya devam edeceği gerçeğini göz ardı etmeden, bu önerilerimizin dikkate alınıp TBMM Genel Kurulu’na gelmeden önce Kanun taslağına ve taslakla ilgili yönetmeliklere eklenmesi yönündedir.

ÇOCUK VE ERGEN

Çocukluk, bebeklikten ergenliğe kadar uzanan dönemi içine alan, fiziksel, zihinsel, duygusal ve sosyal düzeyde gerçekleşen değişiklikleri kapsayan bütüncül bir gelişim sürecidir. İçinde bulundukları yaş aralığına bağlı olarak çocuklar, gelişimleri süresince fiziksel ve psikolojik düzeyde pek çok değişikliğe uyum sağlamaları gerekmektedir. Her çocuğun gelişim dönemlerindeki davranışları ve tutumları kendine özgü olmakla birlikte, bütün çocukların içinden geçtikleri gelişim evreleri birbiriyle benzerlik gösterir.

Çocukların ihtiyaçları ve sorunları içinde bulundukları yaş aralığına göre değişmektedir. Okul öncesi dönemde bulunan bir çocukla, okul çağında olan bir çocuğun ihtiyaçları ve yaşayabilecekleri sorunlar birbirinden farklıdır. Çocuklukta karşılaşılan pek çok sorun anne-babaların bilinçli tutumları ve yaklaşımları sayesinde çocukluk döneminde ortaya çıkabilecek sorunlar çözülebilmektedir. Anne-babaların kendilerini yetersiz hissettikleri durumlarda çocuklarının psikolojik ve sosyal gelişimine yönelik profesyonel destek almaları ise doğaldır. Çocuklarda görülen fiziksel sorunlarla ilgili doktora başvurulması gibi, çocukların psikolojik sorunları içinde uzmanlardan destek alınması da, çocukların sağlıklı gelişimleri açısından gerekli bir adımdır.

Çocukların gelişimleri sırasında yaşayabilecekleri psikolojik sorunlar, konuyla ilgili uzmanlardan alınacak profesyonel destek sayesinde daha kolay aşılabilmektedir. Tıpkı yetişkinlerde olduğu gibi, çocuklarda görülebilecek duygusal ve davranışsal sorunlara yönelik psikoterapi yaklaşımları da bulunmaktadır. Bakırköy Psikiyatri Tedavi ve Araştırma Merkezinde, uzmanlarımız tarafından çocukluk döneminde karşılaşılan sorunlara yönelik psikoterapi ve danışmanlık desteği verilmektedir.

 

Merkezimizde çocuklukta görülebilen aşağıdaki sorunlara yönelik psikoterapi hizmeti verilmektedir:

• Hiperaktivite / Dikkat Eksikliği
• Tirnak yeme
• Alt ıslatma (Enurazis)
• Özgül fobiler, gece korkuları
• Okul fobisi, okuldan kaçınma
• Depresyon ve kaygı (anksiyete)
• Sınav kaygısı
• Okul ve derslerde başarısızlık
• Öğrenme güçlükleri
• Kekemelik
• Tikler
• Kardeş Kıskançlığı
• Arkadaşlarla yaşanan sorunlar ve uyum sorunları
• Öfke ve saldırganlık
• Uyku sorunları

ERGENLİK VE ERGENLİKTE GÖRÜLEN PSİKOLOJİK SORUNLAR

Ergenlik (adolesans), insan yaşamında çocukluğun bitimiyle birlikte başlayan ve yetişkinliğe kadar devam eden bir olağan bir gelişim evresidir. Ergenlik kızlarda yaklaşık 10, erkeklerde 12 yaşlardaki erinlik (buluğ) dönemi ile başlar ve yirmili yaşların başına kadar devam eder.

Ergenlik, fiziksel, fizyolojik, psikolojik ve sosyal yönlerden hızlı ve önemli değişikliklerin yaşandığı bir gelişim dönemidir. Vücudun belli bölgelerinde kıllanma olması, erkeklerde ses kalınlaşması, cinsiyet özelliklerinin ortaya çıkması, kızlarda ilk adet görme, hızlı boy artışları, ter bezlerinin yoğun çalışması ergenlik dönemine özgü bazı fizyolojik değişikliklerdir. Bu dönemde ergen, hızlı bir şekilde gerçekleşen fizyolojik değişikliklere uyum sağlamaya çalışır. Ergenliğe adım atan genç birey öte yandan, psikolojik düzeyde de kendisini keşfetmeye, sosyal roller üstlenmeye, karşı cinsle uyumlu ilişkiler kurmaya, arkadaş grubunda kendini ifade etmeye ve bir kimlik oluşturmaya çalışmaktadır.

Ergenlik dönemindeki birey, kozası içerisinde bir kelebek olmaya hazırlanan tırtıl kadar narin ve kırılgan bir yapıya sahiptir. Ergenin çevresiyle yaşayabileceği olası çatışmalar, onun hızlı fizyolojik ve psikolojik değişimlere sahne olan bu geçiş dönemine uyum sağlamaya çalışmasından kaynaklanır. Anne-babalar ergenliğin, çocuklukla yetişkinlik arasında köprü kuran olağan bir gelişim evresi olduğunu akılda tutmalıdır.

Bir yandan bedenlerinde gerçekleşen hızlı değişikliklere uyum sağlamaya çalışırken, diğer yandan da kimlik oluşturma ve bireysel sınırlarını çizme çabasında olan ergenlerin bazı uyum sorunları yaşaması doğaldır. “Stres ve fırtına” dönemi olarak da adlandırılan ergenlikte, aile ve çevresinin ergene karşı tutumları da önemlidir. Aile ve diğer yakın çevrenin yaklaşımı, ergenliğin genç birey açısından yıkıcı bir kriz ve bunalım dönemine dönüşmeden geçirilmesini sağlayabilir.

Bazı durumlarda, bireysel yatkınlıklar ve çevresel koşullarının etkileşimi sonucunda ergenin psikolojik sağlığı açısından önemli sayılabilecek duygusal ve davranışsal sorunlar ortaya çıkabilir. Böyle durumlarda ergenlerde aşırı kaygı, endişe, depresyon, içe kapanma, sosyal kaygı, yeme sorunları, saldırganlık, madde kullanımı, gençlik suçları (delinquency) gibi sorunların ortaya çıktığı görülebilir. Bu gibi durumlarda anne-babaların psikiyatrist veya psikolog gibi profesyonel kişilerden destek alması, ergenin psikolojik sağlığı ve mutluluğu açısından önem taşımaktadır.

Bakırköy Psikiyatri Tedavi ve Araştırma Merkezi’nde, ergenlik dönemine özgü sorunlara yönelik olarak psikoterapi ve danışmanlık hizmeti sunulmaktadır. Ergen çocuğunuzun yaşadığı sorunlarla ilgili olarak uzman doktor ve psikologlarımızdan destek almak için merkezimizi telefonla arayabilir ya da internet üzerinden başvuru yaparak randevu alabilirsiniz.

Detaylı bilgi ve randevu için…

ERGEN GRUP TERAPİ

Ergenlik 13-18 yaşlarını kapsayan doğal bir gelişim dönemidir. Bu dönemde artık çocukluk çağı geride bırakılmaktadır. Ergenlikte fiziksel ve duygusal düzeyde pek çok değişiklik ortaya çıkar. Kızlar ve erkeklerin fizyolojileri birbirinden farklı olduğundan ergenlikte gerçekleşen fiziksel değişikliklerde birbirinden farklıdır. Vücudun belli bölgelerinde kıllanma, erkeklerde ses kalınlaşması, kızlarda ilk adet görme, hızlı boy artışları, ter bezlerinin yoğun çalışması ergenlik döneminde görülen fiziksel değişikliklere örnek verilebilir.

Ergenlik Sorunları Nelerdir?

Ergenlikte gerçekleşen değişiklikler sadece fiziksel özelliklerle sınırlı kalmaz. Duygusal ve düşünsel yönden de ergenler farklı ve yeni deneyimlerle karşılaşırlar. Sosyal yönden farklı roller üstlenmeye başlarlar. İlgi alanları ve arkadaş grupları değişir. Bazen bu değişiklikler çok kısa sürelerde ortaya çıkabilir. Ergenler çok sayıda değişikliğin yaşandığı bu geçiş döneminde bazı sorunlarla karşılaşabilirler. Aile bireyleri ya da arkadaşlarıyla bazı sorunlar yaşabilirler. Duygularında veya bedenlerine gerçekleşen hızlı değişiklikler kafalarının karışmasına ve uyum zorluğu çekmelerine neden olabilir. Ergenlikte görülen sorunlardan bazıları şunlardır:

o Anne-babayla çatışma
o Arkadaş grubu problemleri
o Okul performansında azalma
o İçe kapanma, insanlardan uzaklaşma
o Utangaçlık, özgüven eksikliği
o Madde kötüye kullanımı
o Oyun ve internet bağımlılığı
o Bedeninden hoşnut olmama
o Sinirlilik, öfke
o Mutsuz ruh hali, bunaltı
o Endişe ve kaygılar

 

Gençlerle Grup Terapi

Ayrıntıları,amaçları işleyişi hakkında;

• Grup terapisi, ergenlerin kendilerini ifade edebilmeleri, paylaşımda bulunmaları ve duygusal dayanışma yaşamalarına olanak sağlayan bir psikoterapi ortam sunar.
• Terapi grubu ergenlerden oluşur
• Farklı yaş ve sosyal ortamlardan gelen ergenler psikoterapistlerin eşliğinde düşüncelerini, duygularını ve sorunlarını paylaşma fırsatı yakalarlar.
• Birbirlerinin deneyimlerini dinleyerek yeni şeyler öğrenebilir, kendi sorunlarına karşı farklı bakış açıları kazanabilirler.
• Grup birlikteliği ergenlere aidiyet ve sorumluluk duygusu kazandırır.
• Oldukları gibi kabul görmelerinin yanında, başkalarını da olduğu gibi kabul etmeyi öğrenirler.
• Grup psikoterapisi aynı zamanda bireysel psikoterapiyle karşılaştırıldığında daha ekonomik bir tedavi yaklaşımıdır.

Bakırköy Psikiyatri ve Tedavi Merkezinde yürütülen Ergen Terapisi Grupları en az 6 en fazla 12 kişiden meydana gelmektedir. Merkezimizi arayarak ya da aşağıdaki formu doldurarak ön kayıt yaptırabilirsiniz. Ön kayıt sonrasında psikologlarımız öncelikle sizinle ön görüşme yapmaktadır. Bu ön görüşmenin sonucuna göre daha sonra terapi grubuna devam edilmektedir. Terapinin günü,saati, süresi kaç seans dan oluşacağı ücreti beklentileri, terapist ve koterapistin kimler olduğu ön görüşmede belirlenecektir.

Daha fazla bilgi ve randevu için..

İNTERNET BAĞIMLILIĞI

Japonya’da sayıları 300 bini aşan genci etkisi altına alan “hikikomori” hastalığıyla bir kayıp kuşak yetişiyor. Japon psikiyatristlerin üzerinde çalıştığı hastalığın kelime anlamı “Elini ayağını çekmek, geri çekilmek.” Bu gençler de hayattan el ayak çekip odalarına kapanarak zamanlarının çoğunu bilgisayar başında geçiriyorlar.

Bütün günlerini odalarında geçiren, müzik dinlemek, internette dolaşmak, uyumak dışında bir işle uğraşmayan bu gençlere “Hikikomori” adı verilir. Kişinin sosyal ilişkilerinin, bilinçli veya bilinçsiz olarak, kişi tarafından azaltılması, sorunlandırılması, sonlandırılması sonuçlarını doğuran süreçlerin genel adına verilen; özellikle gelişmiş veya gelişmekte olan birçok ülkede milyonlarca kişinin muzdarip olduğu sosyal bozuklukların adıdır.Sosyal yaşamdan geri durma, inzivaya çekilme, sorunlardan, sorumluluklardan ve fırsatlardan kaçınma olarak ortaya çıkmakta veya sonuçlanmaktadır.

Bu sorunların cümlelik örneklemeleri şöyledir: Çok zayıfım/şişmanım, insanların vücudumu hayretle incelemesi beni çok rahatsız ediyor. Vücudumda biçim, işlev bozuklukları var. İnsanların bakışlarından rahatsız oluyorum. Sosyal olarak bana ve/veya aileme uygun olmayan bir ilişki yaşadım. İnsanlar içinde küçük duruma düşmekten korkuyorum. Kalabalık yerlerde, bir partide, okulda, işte kendimi yalnız hissediyorum. İnsanlarla anlaşamıyorum. Yeterince derin değiller.

Bu ve benzeri durumlarla karşılaşan, bu yargılara ulaşan bireyler kendilerini sosyal yaşamdan soyutlayabilir; iç dünyalarına çekilerek, kendilerini tv, bilgisayar, oyun, internet gibi bireysel, sanal sosyal aktivitelere adayabilirler.

Türkiye’de de son yıllarda sosyal bozuklukların tepkisel çıktısı olarak Hikikomori hızla yaygınlaşıyor. Knight Online, Metin2, Msn, Facebook, Forum… bağımlısı, özellikle genç bireyler, sosyal yaşamdan hızla elini ayağını çekiyorlar. Bu aktiviteleri sevdiklerini söyleseler de gerçek neden sosyal başarısızlık, uyumsuzluk olarak karşımıza çıkıyor.

Yemeklerini odalarında yiyip uyuyor, hatta tuvalet ihtiyaçlarını bile odalarında gideriyorlar. Odalarından çıkmayan, sürekli bilgisayar oyunları oynayan bu gençler antisosyalleşiyor, kimseyle konuşmuyor. Bu kişilerin ciddi anlamda tedaviye gereksinimleri olduğu ortadadır. Hikikomorinin hastalık olduğunun fark edilmesi gerekmektedir. Bu tür psikolojik rahatsızlıklarda, tedaviye erken başlamak çok önemli. Aileler ders çalışıyor zannedip takip etmiyorlar. Çocuklarının bilgisayarda yaptığı şeyleri görmeleri lazım. Yanlarına gidip bakmaları gerekiyor. Girdikleri siteleri takip etmeleri, oyun mu oynuyor ders mi çalışıyor anlamaları gerekmektedir. Hikikomori’nin pençesine yakalanan gençler, genellikle sosyal ilişkilerinde yetersiz ve çekingen oluyor. Sanal alemde kendilerini daha rahat hissediyorlar. Ancak hastalık ilerledikçe, saldırgan olup, sonu cinayetle biten tartışmalar bile yaşayabiliyorlar. Kötü bitmiş gençlik aşkları, sınav maratonu gibi problemler de hastalığı tetikliyor.

Ebeveynler bu durumu genellikle, interneti kestirmek, sınırlandırmak, bilgisayarla geçirilen süreyi kısıtlamak gibi yollarla çözmeye çalışıyorlar. Ancak bu genç birey üzerinde çoğu zaman daha derin bir açlık duygusunu öne çıkarıyor.

Hikikomoriyi daha da derinleştiren bazı etmenler bulunuyor. Bunlar; Pornografi bağımlılığı, sevgi açlığı türevleri (bir nevi nevroz), sanal davranış ve hedefleri gerçekleştirerek sosyal yaşamda kazanılamayan başarıları dengeleme, farklı görünme arayışıyla sosyal çevrenin çatışması sonucu, farkı sanal ortamda, başka bulunulan sosyal çevreden farklı bir çevrede yaratma çabası. Tüm bu sosyal bozukluklar sonucunda birey; Kişisel bakımına (örn. banyo) ve sağlığına yeterince özen göstermez, yaşam alanına yeterince özen göstermez, sosyal ilişkileri çok zayıflar. Aile üyeleriyle bile yeterince zaman geçirmez, uyuşturucu ve alkol yatkınlığı olabilir, kilo, uyku sorunları olabilir. daha ağır ruhsal sorun ve hastalıklara karşı dirençsizdir. sosyal, siyasal olaylara tepkisiz kalabilir. Ya da aksine bu olayları sanal şiddete dayandırabilir. şiddet eğilimleri baş gösterebilir. sese karşı tahammülsüzlük yaşayabilir, eklem, dolaşım ve sindirim sorunlarıyla karşılaşabilir, konsantrasyon ve hafıza bozuklukları yaşanabilir.

KLEPTOMANİ

Kleptomani, ihtiyacı olmadığı, hemen kullanmayacağı halde ve maddi değeri nedeniyle satma düşüncesi olmadan bir takım nesneleri izinsiz olarak alarak, onlara sahip olma şeklinde bir dürtü kontrol bozukluğudur.

Kişinin aslında o malı satın alabilecek yeterli maddi birikime sahip olduğu, ancak buna rağmen bu davranışı gerçekleştirdiği gözlenmiştir. Bu davranış daha önceden düşünülmemiş ve planlanmamış olup, aniden gerçekleştirilir. Bu davranış birinden intikam alma amacıyla yapılmamıştır. Birey bu davranışın yanlış ve uygunsuz olduğunun bilincindedir. Kişiler bu davranışı gerçekleştirmek için başkalarından yardım istemezler.

Rahatsızlık hakkında yapılan çalışmaların azlığı ve bu durumların kişiler tarafından gizlenmesi ve bu durumu gerçekleştiren kişilerin sağlık hizmetlerinden çok, adli makamlara sevk edilmeleri nedeniyle gerçek sıklığı tam olarak bilinemese de bin kişide altı kişide rastlandığı saptanmıştır. Yakalanan dükkan hırsızlarının % 5-25 inde saptanmıştır.

Kadınlarda erkeklere göre yaklaşık dört kat daha sık görülmektedir.Cinsiyetler arasındaki oranın bu kadar yüksek olmasının bir nedeni de, erkeklerin böyle bir durumda çoğunlukla hastaneler yerine cezaevlerine gönderilmeleri olabilir.

Kadınlarda ortalama olarak 30-35 yaşta; erkeklerde 50-55 yaşta daha sık görülmektedir. Hem erkek hem de kadınlarda diğer dürtü kontrol bozuklukları rahatsızlığa eşlik edebilir.

Erkeklerde daha çok piromani (dürtüsel olarak ateş yakıp, yangın çıkarma) ve hastalık derecesinde kumar oynama ve tekrarlayıcı patlayıcı davranım bozukluğu ile bir arada iken; kadınlarda trikotilomani ( dürtüsel olarak saç ve vücut tüylerini yolma hastalığı) ile beraber bulunabilmektedir.

Rahatsızlık sosyoekonomik düzey ile doğrudan ilişkili olmayıp, bu durumdaki kişinin sosyokültürel düzeyi yüksek de olabilmektedir. Kişiler bu davranışlarına engel olabilmek için sosyal hayatlarını kısıtlayabilir ve çevrelerinden uzaklaşabilir, alışveriş yapmamaya çalışabilirler .

Gerçek kleptomani, sürekli yinelenen ama her seferinde farklı, değersiz nesnelerin çalınması biçiminde kendini gösterir. Bu nedenle yalnız bir kez çalma girişiminde bulunan çocuk, ergen ya da yetişkin, ruhsal bakımdan uygun bile olsa kleptoman sayılmaz. Aynı biçimde, sürekli olarak aynı tip nesneler, sözgelimi kadın iç çamaşırı çalan birine de kleptoman denilemez .

Neden Olabilecek Etmenler: çocukluk döneminde yaşanan olumsuz koşulların sonucu gelişen kayıp yaşantılar önemli etkenler arasındadır.

Kadınlarda gerilimin arttığı adet dönemleri, hamilelik dönemleri ve menopozun başlangıç dönemlerinde artmaktadır.

Bu rahatsızlık başka bedensel hastalıkların sonucu da görülebilmektedir. Bunlar arasında epilepsi (sara), beyin atrofisinin görüldüğü durumlar ve demans (bunama), bazı ilaç tedavilerinin yan etkileri( anksiyolitikler) ve bazı tümörler sayılabilir (Ör:İnsilünomaya sekonder hipoglisemilerde).

TEDAVİ

Kleptomani oldukça seyrek görülen bir durumdur; bu yüzden genel bir tedavi yönteminden söz etmek olanaksızdır. Ayrıca bazı kleptomanlar, henüz bilinmeyen nedenlerden ötürü tedavi edilmeleri konusunda oldukça isteksiz davranırlar.
Kısalığının sağladığı üstünlüğü yüzünden sık sık başvurulan tedavi yöntemlerinden biri, davranış tedavisi kapsamına giren “örtük duyarlılaştırma” tekniğidir. Hasta, hırsızlık olayını bütün ayrıntılarıyla gözünün önüne getirmeye çalışır ve daha sonra terapistin yardımlarıyla olumsuz sonuçlarını hayalinde canlandırır. Sözgelimi yakalanmak, mahkemeye çıkarılmak, gazetelere manşet olmak gibi… Bu arada terapist, hırsızlık sonucu ailesinden ve arkadaşlarından alacağı tepkileri oldukça karamsar ve olumsuz bir tablo çizerek anlatır. Böylece, çalma edimine sıkıntı ve stresin eşlik etmesi, yani hastanın koşullanması sağlanır. Sonuçta hastada, hırsızlığa karşı bir nefret uyanır; böylece bir daha hırsızlık yapmaz.

Kaygı durumlarını azaltmaya yönelik ilaç tedavisi ve son zamanlarda hipnoz ile de başarılı sonuçlar alınmaktadır.

MİTOMANİ

İstediği bir işe girmeyi başaran genç bir kadın… Başlangıçta her yolunda gidiyordu, iki ay gibi bir süreden sonra yalanları ortaya çıkmaya başlar. Hayatta neredeyse herkesin başına gelebileceği düşünülen olumsuzluklar ve talihsizliklerle o her hafta karşılaşıyordu. Bir gün hiç yara almadan kurtulduğu trafik kazası geçirebiliyor, başka bir gün annesi zehirleniyor, bir sonraki hafta ise teyzesini kaybediyordu. Çok ilginç yine bir gün annesinin hasta olduğunu söyleyip de işe gitmediğinde annesi iş yerinden onu arıyordu. En sonunda yalanlar ortaya çıkmaya başlar ve müdüre hesap vermek zorunda kalır. Yine aynı şekilde yalanı başka bir yalanla kapatmaya çalışır…

Buradaki örneğe benzer bir çok olay belki herkesin zaman zaman karşılaştığı olaylardır. Karşınızdaki kişinin yalan söylediğine şahit olduğunuzda tepkiniz, tavrınız ne olur bilemeyiz… acaba her yalan söyleyen mitomani midir? İnciten belki de çok acıtan yalanlarla karşılaşıyor olabilirsiniz, öyleyse bu konuyla ilgili Prof.Dr.Arif Verimli’nin açıklamalarını dikkatle okumanızı öneriyoruz.

Aşağılık Kompleksleri Vardır:

Kimler mitomani hastası olur?

Mitomanlar, günlük yaşantılarında gerçek dışı fikirlerle insanları yönlendiren, aynı zamanda belli bir amacı olmayan kişilerdir.

Bu kişiler söyledikleri yalanlarla kendileri dışında çevrelerine de zarar verirler mi?

Mitomani hastalığına yakalanmış kişiler; yalan bilgiler üzerine kendilerince kurgulanan bir hayat geliştirirler. Bunun temelinde sevgi ve ilgi arayışı vardır. Bir kısmında aşağılık kompleksi altta yatan sebeptir ve genel olarak çocukluğundan beri önemsenmediğine inanmıştır.

Bilinçaltında önemseneceğine inandığı kurgusal bir hikaye hazırlar. Kendileri bunun gerçek dışı olduğunun farkında değildir. Bu durumda çevrelerinden önce ve hatta daha çok kendilerine zarar verirler.

Önce Haz Duyar Sonra Pişmanlık;

Mitomani’ye dürtü kontrol bozukluğu da denir. Kleptomani bilinen diğer adıyla çalma hastalığı, uyuşturucu ya da alkol bağımlılığı, kaş, saç yolma hastalığı gibi… Kişi yalan söylemede kendine engel olamaz. Bu, kendisinin karşı koyamadığı bir dürtüsüdür. Yalan söylerken önemli ölçüde haz duyar yalnız ardından pişmanlığını yaşar. Mitoman, yalan söylemenin suçluluğunu yaşar hatta çevresindekilere tekrarlanmayacağını söylerse de engel olamadığından yine de yalan söylemeye devam eder. Çok basit şeyler için gereksiz yere yalan söyler. Mitomanlar, yalan söylerken kandırmak amacında değildirler. Üstelik yalanları son derece gelişigüzel ve umarsızdır, bu sebeple nasıl toparlayacakları hakkında bir planları yoktur. Daha kötü olanı ise eşleriyle yaşadıkları sorunlardır.

Mitomaniye Sebep Olan Psikiyatrik Sorunlar Nelerdir?

  • Kişilik bozuklukları
  • Narsistik kişilik
  • Asosyal kişilik
  • Histerik (histriyonik) kişilik
  • Çocukluk yıllarında istismara uğramış olmak.

 

Bu bilgiler doğrultusunda biz de diyoruz ki; ailenizde ya da çevrenizde yalan söyleyen kişiler hatta mitoman olduğuna inandığınız kişiler varsa onu aşağılamak ya da dışlamak yerine tedavi olması amacıyla doğru yönlendirmelisiniz. Sonuçta önemli olan bir insanı kazanmaktır kaybetmek değil.

Daha fazla bilgi ve randevu için…

OBSESYON

Toplumumuzda daha çok “takıntı hastalığı” olarak bilinen Obsesif –Kompulsif Bozukluk bir kaygı (anksiyete) rahatsızlığıdır.

Obsesif-Kompulsif Bozukluğu olan kişilerde aşağıdaki sorunlar görülür:
• Sürekli tekrar eden ve içeriği rahatsızlık veren düşünceler veya imgeler, yani obsesyonlar.
Obsesif düşünceler veya imgelerin içerikleri kişi açısından çok rahatsız edicidir. Obsesif düşüncelerin içerikleri kirlenmek, hastalık kapmak, birine kasten zarar vermek, dikkatsiz ve sorumsuz davranarak kötü sonuçlara neden olmak, kişinin ahlak anlayışına ters düşen etkinliklerde bulunmakla ilgili olabilir.
• Kaygı (Anksiyete): Kaygı yani anksiyete, terleme, sık nefes alma, kalp atışının hızlanması gibi fiziksel belirtilerin görüldüğü bir huzursuzluk, tedirginlik ve endişe halidir. Obsesif-Kompulsif Bozukluğu olan kişiler, rahatsızlık veren düşüncelerin yanında yoğun kaygı hissederler.
• Kompulsiyonlar: obsesif kompulsif bozukluğu olan kişide, tıpkı tekrarlayan düşünceler gibi tekrarlayan davranışlar görülür. Bu davranışlar hissedilen yüksek kaygıya bir tepki olarak ortaya çıkar. Kişi tekrarlayan davranışları yoluyla kaygı düzeyini gidermeye çalışır. Kompulsif davranışlardan bazıları şunlardır:
– Sürekli temizlik yapmak, ellerini yıkamak
– Eşyaları ve nesneleri belli şekilde düzenlemek
– Kapı kilidi, elektrik düğmesi gibi şeyleri sürekli kontrol etmek
– Belli kelimeleri, duaları sürekli belli sayılarda tekrarlamak.

Obsesif Kompulsif Bozuklukta Grup Terapisi

Obsesif Kompulsif Bozuklukta bireysel terapinin yanında grup terapisi tedavileride yaygın olarak kullanılmaktadır. Grup terapisinin bireysel terapiye göre bazı avantajları bulunmaktadır:
Grup terapisi Obsesif Kompulsif Bozukluğu olanlara, kendileriyle benzer sorunlar yaşayan kişilerle iletişim imkanı sağlar.
Grup içerisindeki iletişim sayesinde, katılanlar birbirilerinin deneyimlerinden öğrenirler.
Kendi sorunlarına benzer sorunlar yaşayan başka kişilerle karşılaşmaları yalnız olmadıkları duygusunu verir.
Grup birlikteliği terapiye devam etme motivasyonunu arttırır.
Grup terapisi bireysel terapiye göre daha ekonomiktir.
Bakırköy Psikiyatri ve Tedavi Merkezinde yürütülen Obsesif Kompulsif Bozukluk Terapisi Grupları en az 6 en fazla 12 kişiden meydana gelmektedir.

Daha fazla bilgi ve randevu için…

YALNIZLIK VE ÇARESİZLİK

 

Yalnızlığın sanata konu olması eskilere kadar uzanmasına karşın bu konudaki bilimsel araştırmalar çoğunlukla 1970’li yıllardan sonra dikkatimizi çekmektedir. Batı toplumları endüstrileşmeyle birlikte “narsistik çağı”nı yaşamaktadır. Aynı zamanda bu dönem yalnızlığın neredeyse salgın olarak yayıldığı “yalnızlık çağı” olarak da adlandırılabilir. Maddi olarak zenginleşen kaynakları gün geçtikçe artan ülkelerde buna karşın insanların giderek yalnızlaştığı ve izole olduğu dikkati çekmektedir. Yalnızlığın yaşı yoktur. Hepimiz yaşamımızın belli dönemlerinde kendimizi yalnız hissetmişizdir. Gerçekte yalnız olmakla yalnızlık hissetmeyi birbirinden ayırmak gerekir. Bazen kalabalıklar içinde de yalnız ve izole hissedebiliriz. Albert Einstein’in “tüm dünyada tanınmış bir insan olmak ve kendini bir o kadar yalnız hissetmek çok garip” sözü yalnızlık duygusunun koşullardan bağımsız ve evrensel olduğunun güzel bir örneğidir. Yalnızlık duygusuna genelde diğer insanlardan kopma, mutsuzluk ve çaresizlik hissi de eşlik eder.

Yalnızlığın ortaya çıkışında rol oynayan etkenler arasında genetik yatkınlık yanında çevresel etkenler ve kişinin psikolojik durumu da önemli olmaktadır. Erken çocukluk döneminde ev ya da okul değiştirme, arkadaş kaybı, ebeveynlerin ayrılması ya da ölmesi, okulda arkadaş edinememe, sosyal becerileri geliştirememe yaşamın ileri dönemlerinde yalnızlık duygusunun hissedilmesine zemin hazırlamaktadır. 12–18 yaş arası ergenlerde akranları tarafından dışlanan ve şiddete maruz kalanların yalnızlık hissinde artma, madde kullanımına yönelme, intihar eğiliminin 2–3 kat yükseldiği görülmektedir. Yetişkinlerde de taşınma, göç, iş değiştirme, cinsiyet, ırk, dini inançlar nedeniyle ayrımcılığa uğrama, dil bilmeme, hastalık nedeniyle izole olmak yalnızlık duygusunu besler büyütür. Bazen sorunlu insanlarla bir arada yaşamakda diğer insanlardan uzaklaşmaya yol açar.

Kendinize bazı hedefler belirleyip, bir şeyleri değiştirmeye karar verebilirsiniz. Diğer insanları değiştiremeseniz de kendi düşünce ve duygularınız değiştiğinde diğerlerinin de farklılaştığını görebilirsiniz. Kendinize bazı hedefler belirlemeniz, risk almanız, yeni şeyler denemeniz, değiştirebileceklerinizi belirleyip, değiştiremeyeceklerinizi kabul etmeni önemlidir. Yalnızlığı dahil olma, izolasyon duygusunu da toplumsallaşma ile değiştirmek biraz zaman alacaktır. Ufak adımlarla ilerlemek daha az başarısız olma duygusu yaşatacaktır. Hedefleri teker teker belirleyip en kolaydan zoruna doğru gitmek yararlı olacaktır.

• Yalnızlığın size has olmadığını herkesin hayatının belli bir döneminde yalnızlık hissedebileceğini unutmayın.
• Kendinizi yalnız hissetmediğiniz dönemlerde sosyal aktivitelere katılın.
• Dürüst ve samimi bulduğunuz kişilerle bağlantınızı sürdürmeye çalışın. Bu konuda içgüdülerinizin size ne söylediği önemlidir. Bir kişinin sadece yanınızda olması o kişinin sizin için iyi olduğu anlamına gelmez. Kötü bir arkadaşlıktansa bazen yalnız kalmak daha iyidir.
• Değişim dönemlerinde yeni kararlar alırken özellikle yalnız hissettiğimiz dönemlerdir. Yeni düşüncelerimizi ilgilerimizi paylaşacağımız yeni insanlara ihtiyaç duyarız. Eski bağlantılarınızı korumanız bu aşamada önemlidir, çünkü şu dönemde elinizde olanlar sadece bunlardır.
• Kendinizden daha yalnız olduğunu düşündüğünüz kişilere ulaşmanız size iyi gelecektir. Sosyal ilişkilerde önceliği ele almak ve kendinizi sınamak önemlidir.
• Yalnızlık hissiyle internete ve internet üzerinde iletişime fazla zaman ayırmaya başladıysanız zamanla internet bağımlısı olabilirsiniz, dikkatli olmalısınız. İnternette tanımadığınız kişilerle iletişimde temkinli davranıp kurban olmamaya dikkat etmeniz, kişisel bilgileri paylaşma konusunda temkinli olmanız, bunun yerine daha genel konularda iletişime girmenizde fayda vardır.
• Sanatsal aktivitelere katılmak sanatın iç dünyanıza ulaşmasıyla yalnızlık hissini azaltır.
• Dini uğraşlar, meditasyon, evcil hayvan beslemek, hobilerle uğraşmak yalnızlık hissinin azalmasına yardımcı olur.
• Sürekli rutin işlerle uğraşmak sizi otomatik pilota bağlar yalnızlık hissini artırır, hayallerinize göz atın ve rutinden çıkmak için neler yapabileceğinizi düşünün.
• Yalnızlık hissettiğiniz dönemler pozitif bir duygu içine girmeye ve olumlu hava yaratmaya çalışın, yeni bir şeyler denemek için uygun bir zaman olduğunu düşünün.
• Yalnızlığınızın içinde yuvarlanıp durmayın. Normalde arkadaşlarınızla ya da partnerinizle yaptığınız şeyleri yalnızken de yapmaya devam edin.
• Sürekli yalnızlık hissediyorsanız bu depresyonun habercisi olabilir tıbbi yardım istemeniz uygun olur. İntihar düşüncesi olduğunda yine en kısa sürede yardım istemeniz önemlidir.

İNTİHAR

Toplumsal açıdan önemli bir sorun olan intihar olgusu diğer bütün toplumsal olgulara göre farklı bir özelliğe sahiptir. Bütün toplumsal olguların temelinde insan yaşamını devam ettirebilme çabası vardır. Bir kişi, yaşamını devam ettirebilmek için basit bir hırsızlıktan tutun da diğer bir kişiyi öldürmeye kadar varan birçok eylemi yapabilmekte; kendisi için olumsuz olan şartları değiştirebilmek için elinden gelen tüm çabayı gösterebilmektedir. Fakat intihar eden bir kişi, tüm bu mücadele yollarını bırakarak, kendi yaşamına karşı bir eyleme girişmiştir. İşte intihar olgusunu diğer tüm olgulardan farklı kılan yön de budur: Kendi yaşamını devam ettirmeye çabalamamak…

İnsanlık tarihinin her döneminde görülen intihar olgusu, çağımızda gün geçtikçe artmakta ve önemli bir toplumsal sorun haline gelmektedir. Dünya Sağlık Örgütü, 2000 yılında tüm dünyada yaklaşık bir milyon kişinin intihar sonucu kendi yaşamlarına son verdiğini tahmin etmektedir. Bunun tüm dünyadaki ortalaması 100.000’de 16’dır. Bir başka deyişle her 40 saniyede 1 kişi intihar ederek ölürken her 3 saniyede 1 kişi de intihar girişimde bulunmaktadır. Yine Dünya Sağlık Örgütü’ne göre, son 45 yılda tüm dünyada intihar oranları % 60 artmıştır. İntihar, günümüzde tüm ülkelerdeki ölümlerin ilk 10 nedeni arasında sayılırken; Amerika Birleşik Devletleri’nde 8. sırada yer almaktadır. Yine ABD’de 15-24 yaş arası ölümlerin üçüncü önemli nedeni intihardır. Dünyada ise beşinci sırada yer almaktadır. Bu eğilim, gelişmiş veya gelişmekte olan ülkelerde benzerlik göstermektedir. Geleneksel olarak en yüksek oranlar hala yetişkin erkeklerde görülmekteyse de 15-34 yaş arası gençlerde artış gösteren intihar oranları dikkat çekici bir problem haline gelmiştir.

Köprü İntiharları

Son zamanlarda krizle beraber köprü intihalarında artış gözlenmektedir. İntiharları ikiye ayırmak gerekir :

1- Ölümle sonlanan, gerçekleşmiş intiharlar
2- İntihar teşebbüsleri

Köprü intiharları daha çok ilgi çekme ve teşebbüs düzeyindedir. Bundan dolayı her zaman medyaya yansır.

İntihar teşebbüsünde bulunanların çoğunluğunda sosyal problemler ön plandadır. Bunlar; iflas, boşanma, aile içi şiddet ve cinsel kimlik problemlerinden kaynaklanan uyum sorunlarıdır (Travesti ve transseksüeller…). Ruhsal problemler arasında ise; depresyon, kişilik bozuklukları, akıl hastalıkları, ergen krizi çoğunluktadır.

Köprüde intihar esnasında müdahale ayrı bir problem olarak karşımıza çıkmaktadır. Genellikle kendisini korkulukların dışında pazarlık yapar durumda olan bir insan gözümüzde canlanmaktadır. Bu esnada ya polis ya da o anda köprüden geçen diğer insanlar olaya müdahale etmektedir. Oysa ki intihar edecek şahsın, korkuluklara kadar ulaşmasını engelleyici koruyucu tedbirler alınmalıdır. Tel örgülerin yükseltilmesi, ön bariyerlerin yapılması, korkuluk sonrası korkuluğun altına tel ızgaraların konulması, krize müdahale ekiplerinin hazır tutulması, sürekli elektronik sistemle gözlemlenmesi gibi…

Sonuç olarak; köprüdeki bu fiziki yapı ve medyanın ilgisi ile “show intiharları” gündemden düşmeyecek gibidir.

Her intihar ciddiye alınmalı, mutlaka krize müdahale ekibince değerlendirilmelidir. İkna etmek psikiyatri ve psikolojinin işidir. Zordur, hata kaldırmaz, sorumluluk gerektirir. Köprüden geçen vatandaşa veya konunun uzmanı olmayan nöbetçi kamu görevlisine bırakılamaz.

Bu ve benzeri sorunlarla ilgili psikolojik destek almak için Bakırköy Psikiyatri Tedavi ve Araştırma Merkezi’ni arayarak uzmanlarımızdan randevu alabilirsiniz.

VAJİNİSMUS

Vajinismus Nedir?

Vajinismus hastalığı; ilişki sırasında ön sevişmede hiçbir sorun yaşamayan, hatta zevk dahi alan bayanlarda cinsel birleşme anı geldiğinde yaşadıkları istemsiz kasılmalar sonucunda penisin vajina içine girememesi veya son derece ağrılı, zor şekilde girmesi ile karakterize bir cinsel sorundur.

Vajinismus hastalığında kişinin ilişki sırasında kendisini kasması kendisini tehlikeden korumak için yaptığı refleksif bir harekettir.
Bazı durumlarda kişi ilk gece yaşadıkları cinsel ilişki sırasında kendisini aşırı derece kastığından ötürü kızlık zarı yırtılmakta ve daha sonra bilinçaltına yerleşen korkularında ötürü bir daha cinsel ilişkiye girememektedir.

NEDENLERİ ?

Bilişsel Çarpıtmalar:Cinsellik, kızlık zarı, namus kavramı, ilk gece ile ilgili çevreden anlatılan yanlış, eksik ve abartılı bilgilere “bilişsel çarpıtma” adı verilir.

Bilişsel çarpıtmalar kişinin bilinç altına yerleşerek cinsel ilişki sırasında sorun yaşamasına neden olmaktadır.

Kızlık zarını koruma ve Namus Kavramı:

Aşırı dini ve ahlaki kurallar:Özellikle aşırı geleneksel yapı içinde büyütülmüş, dini ve ahlaki kuralların sıkı bir şekilde uygulandığı kişilerde kızlık zarını koruma nedeni ile ilgili vajinismus ve diğer cinsel problemler daha sık karşımıza çıkmaktadır.

İlk Gece Hikayeleri:İlk gece ile ilgili akrabalardan veya daha önceden evlenen arkadaşlardan duyulan abartılı ve yanlış hikayeler de vajinismus nedenleri arasındadır.

İlk gece ile ilgili “ilk gecede kızlık zarı çok kanar, patlar, yırtılır, kırılır, ilk gecemiz çok zor oldu, üç gün kalçamın üzerine oturamadım, canım çok yandı, ilk gecede kilitlenme oluyormuş, ilk gecede birisinin kanaması çok olmuş hastaneye zor yetiştirmişler, doktorlar dikiş atmak zorunda kalmış” gibi abartılı ve yanlış hikayeler kişilerin bilinçaltına yerleşerek korkularının artmasına sebep olabilmektedir.

Cinsel Travmalar:
Çocukluk veya yetiştin dönemlerde ortaya çıkan cinsel travmalar da ileriki dönemlerde cinsel sorunlara neden olabilmektedir.

En sık olarak görülen cinsel travmalar:

  • Taciz, cinsel istismar veya tecavüz olayını yaşama
  • Ensest ilişki yaşamış olma
  • Doğumu seyredip korkma
  • Anne babanın cinsel ilişkisine şahit olma
  • Pornografik film izleyip tiksinme
  • Kız veya erkek arkadaşını masturbasyon yaperken group tiksinme
  • Fiziksel veya cinsel şiddete maruz kalma

Kişilik Yapısı:
İyi kız olma sendromu nedir?

Özellikle mükemmeliyetçi kişilik yapısında, iç disiplini yüksek, çalışkan ve sosyokültürel düzeyi yüksek olan kişilerin denetim ve kontrol mekanizmaları da son derece iyi çalışmakta ve bu durumda da özellikle vajinismus, cinsel isteksizlik ve anorgazmi (orgazm olamama) sorunları ortaya çıkabilmektedir. Bu durum “iyi kız olma sendromu” olarak bilinmektedir.

İyi kız olma sendromuna sahip kadınlarda cinsel ilişkinin amacı adeta kocayı memnun etmek için bir görev halindedir. Bu kişilerde bu nedenle cinsel ilişkiden haz alamama ve orgazm olamama sorunları da bulunmaktadır.

Aile Yapısı:Aile yapısı baskın ve disiplinli baba, pasif anne modeline sahip çocuklar da ileride vajinismus hastalığı açısından risk altındadırlar.

TEDAVİ

Vajinismus (Vaginismus) için bilimsel yöntemlerle tedavide en sık olarak uygulanan ve kabul edilen methodlar arasında “holistik (bütüncül) cinsel terapi” bulunmaktadır. Holistik (bütüncül) cinsel tedavi bilişsel, davranışsal ve dinamik psikoterapileri içeren bir tedavi yaklaşımıdır.
Vajinismus tedavisinde en sık olarak önerilen davranışçı yöntemler (Vajinismus egzersizleri):

  • Ayna egzersizi:Ayna ile genital organların iyice incelenmesi. Vajinismus tedavisinde ayna egzersizi yere konulan bir el aynası ile genital organların açılarak içinin görülmesini sağlayan çalışmalardır.
  • Masaj egzersizi(Sensitif fokus):Dokunarak hissetme. Haz odaklı bir çalışma olup kişinin kendisi ve eşi tarafından genital organların hissedilmesi, klitorise yapılan masaj ile hazzın hissedilmesini içerir. Vajinismus tedavisinde masaj egzersizi bebek yağı ile yapılabilir.
  • Kegel Egzersizi:Kegel egzersizleri vajinal PC kasının (Pubococygeus kasının) sıkılıp gevşemesi şeklinde yapılan egzersiz olup “farkındalığı” arttırır. Ayrıca kegel egzersizi cinsel hazzı da arttırmaktadır. Kişilere bu konuda pek çok yararlar sağlar.
  • Nefes Egzersizi:Doğru nefes alıp verme vajinismus ve diğer cinsel terapilerde hem kasların gevşemesi hem de doğru ruhsal duygulanım açısından son derece önemlidir. Bu nedenle asla nefes tutmamayı öğrenmek, doğru nefes akışını sağlamak davranışsal cinsel tedavilerin önemli bir parçasıdır.
  • Parmak Egzersizi:Pek çok vajinismus klinik tarafından uygulanan parmak egzersizleri kişilerde vajina kaslarının kontrollü bir şekilde gevşetilmesini sağlamaktadır. Ayrıca parmak egzersizi vajinanın hissedilmesini sağlar.

Daha fazla bilgi ve randevu için..

YAŞLIDA UNUTKANLIK

 

Yaşlı insanların sık sık unutkanlıktan şikayetçi olduğu bilinen bir gerçek. Bu durum yaşlı yakınları tarafından çoğunlukla yaşlanmanın doğal bir sonucu olarak değerlendirilse de yaşlılarda unutkanlığın birçok tıbbi sebebi olabilir. 
Bunama
, bellek ve dil yetileri, soyut düşünme, yargılama gibi zihinsel işlevlerde görülen edinilmiş, süreğen bir yetersizlik durumudur. İnsan ömrü uzadıkça bunama (Demans) sıklığı artmaktadır. 60 yaş üstünde en önde gelen yeti yitimi nedenidir. 65 yaşında risk yüzde 5 iken, her 5 yılda risk ikiye katlanmaktadır, 85 yaş üzerinde yüzde 40-50’ye ulaşmaktadır.
Bunamanın en yaygın nedeni olan Alzheimer hastalığı yaşlılarda unutkanlığın önemli sebeplerinden biri olduğuna dikkat çeken Psikiyatri Uzmanı Dr. Ayhan Akcan konu hakkına bilgi verdi.
Alzheimer tüm demanslı hastaların yüzde 50-75’ini oluşturur.
Uzak hafızanın (geçmişte yaşanan olaylarla ilgili hafıza) korunduğu, yakın zamanla ilgili hafıza süreçlerinin bozulduğu bu hastalıkta yeni bilgilerin öğrenilmesinde ve kaydedilmesinde zorluk vardır. Örneğin hasta 30 yıl önceki bir anısını kolaylıkla anlatabilirken, bir gün önce kahvaltıda ne yediğini unutabilir. Eşyalarını koyduğu yeri bulamayabilir, bildik insanlarını ismini hatırlayamadığı gibi zamanla insan yüzlerini de tanımayabilir.

Demans’ın Belirtileri;

Demansın ileri dönemlerinde giyinip soyunma, yemek yeme gibi günlük aktivitelerini yerine getirmekte zorlanabilir. Demans hastalarında belli dönemlerde huzursuzluk, agresif davranışlar, inatçılık ve şüphe gibi davranışsal ve psikotik belirtiler de görülebilir. İleri evrelerde hasta yakınlarını tanıyamaz, konuşması azalır ve bozulur. Demansın son evresinde oral alımı bozulan hasta yatağa bağımlı hale gelir.
Unutkanlığın bir diğer sebebi yaşlılık depresyonudur. Yaşlıda depresyon genç ve erişkinlerden farklı görünümdedir. Yaşlıların çoğunluğu depresyon belirtilerini inkar eder. Yaşlılarda başağrısı, mide bulantısı, midede yanma, şişkinlik, yaygın vücut ağrısı gibi temelde ruhsal kaynaklı bedensel belirtiler sıktır.
Yaşlı hastanın konsantrasyonu azalmıştır, ilgi ve isteği kaybolmuştur, yorgundur, kaygılı ya da huzursuz olabilir. Yaşlılarda gençlerden farklı olarak ağır unutkanlık görülebilir, yaşlı depresif hasta bunama benzeri belirtiler ile karşımıza çıkabilir. Unutkanlığı olan yaşlı depresif hastanın klinik durumu demans ile karıştırılabilir. Pseudodementia (Yalancı bunama) denilen bu tablo hastaya uygun tedavinin düzenlenmesi ile zaman içerisinde geriler.

Daha fazla bilgi ve randevu için..

Siyanür ile gelen Ölümler

Türkiye’de toplu intihar olmaz. Cinnet geçirme olabilir. Toplu ölümlerde ; önce intihar etmek istiyenin ruhsal durumu …

Spotlight: Family suicides in Turkey highlight social unease, financial woes

ANKARA, Nov. 16 (Xinhua) — A string of collective family suicides in Turkey have made headlines recently, shedding …