Kategori: <span>sorular</span>

Oğlumu bilgisayar başından kaldıramıyoruz.

Eve odaya kapanan gençler;
internet-bilgisayar veya teknoloji bağımlısı gençler;

Genellikle iyi eğitimli ,üniversite mezunu işsiz güçsüz veya iş bulamayan iş beğenmeyen gençlerde ;

  • Eve /odaya kapanma
  • Saatlerce gündüz gece kavramı olmadan internet-bilgisayar başında zaman geçirmesi
  • Haftalar aylar sürmesi
  • Aşırı alınganlık, parlamalar, öfkelenmeler
  • Sadece evet hayır şeklinde cevap vermeler
  • İş evlilik , gelecek kaygısı veya isteğinin düşüncesinin hiç olmaması
  • Eleştiriye öfkeyle karşılık verme, tam bir korku hali yaşatma
  • Çalışmama, çalışmayı reddetme, anlamsız ve gereksiz bulma
  • İsteksiz enerjisiz,bezginlik hali
  • Zamanla sosyal cevre hatta evdeki diğer insanlarla tamamen iletişimi koparması
  • Adeta “ot” gibi yaşayan kilo alan veya veren
  • Tam bir sosyal izolasyon, depresyon veya ciddi ruhsal durum

Mutlaka bu gençler yardım almalıdır.
Kendi haline bırakılır ise intihar, akıl hastalığı ve ciddi sağlık sorunları gibi istenmeyen daha kötü durumlar gelişebilir.

Hikikomori (Bilgisayar ve Teknoloji Bağımlılığı) Japonya’da sayıları 300 bini aşan genci etkisi altına alan “hikikomori” hastalığıyla bir kayıp kuşak yetişiyor. Japon psikiyatristlerin üzerinde çalıştığı hastalığın kelime anlamı “Elini ayağını çekmek, geri çekilmek.” Bu gençler de hayattan el ayak çekip odalarına kapanarak zamanlarının çoğunu bilgisayar başında geçiriyorlar.

Bütün günlerini odalarında geçiren, müzik dinlemek, internette dolaşmak, uyumak dışında bir işle uğraşmayan bu gençlere “Hikikomori” adı verilir. Kişinin sosyal ilişkilerinin, bilinçli veya bilinçsiz olarak, kişi tarafından azaltılması, sorunlandırılması, sonlandırılması sonuçlarını doğuran süreçlerin genel adına verilen; özellikle gelişmiş veya gelişmekte olan birçok ülkede milyonlarca kişinin müzdarip olduğu sosyal bozuklukların adıdır.

Sosyal yaşamdan geri durma, inzivaya çekilme, sorunlardan, sorumluluklardan ve fırsatlardan kaçınma olarak ortaya çıkmakta veya sonuçlanmaktadır.

 

Bu sorunların cümlelik örneklemeleri şöyledir:

  • Çok zayıfım/şişmanım, insanların vücudumu hayretle incelemesi beni çok rahatsız ediyor.
  • Vücudumda biçim, işlev bozuklukları var. İnsanların bakışlarından rahatsız oluyorum.
  • Sosyal olarak bana ve/veya aileme uygun olmayan bir ilişki yaşadım.
  • İnsanlar içinde küçük duruma düşmekten korkuyorum.
  • Kalabalık yerlerde, bir partide, okulda, işte kendimi yalnız hissediyorum.
  • İnsanlarla anlaşamıyorum. Yeterince derin değiller.

Bu ve benzeri durumlarla karşılaşan, bu yargılara ulaşan bireyler kendilerini sosyal yaşamdan soyutlayabilir; iç dünyalarına çekilerek, kendilerini tv, bilgisayar, oyun, internet, kitap gibi bireysel, sanal sosyal aktivitelere adayabilirler.

Türkiye’de de son yıllarda sosyal bozuklukların tepkisel çıktısı olarak Hikikomori hızla yaygınlaşıyor. Knight Online, Metin2, Msn, Facebook, Forum… bağımlısı, özellikle genç bireyler, sosyal yaşamdan hızla elini ayağını çekiyorlar. Bu aktiviteleri sevdiklerini söyleseler de gerçek neden sosyal başarısızlık, uyumsuzluk olarak karşımıza çıkıyor..

Yemeklerini odalarında yiyip uyuyor, hatta tuvalet ihtiyaçlarını bile odalarında gideriyorlar. Odalarından çıkmayan, sürekli bilgisayar oyunları oynayan bu gençler antisosyalleşiyor, kimseyle konuşmuyor. Bu kişilerin ciddi anlamda tedaviye gereksinimleri olduğu ortadadır. Hikikomorinin hastalık olduğunun fark edilmesi gerekmektedir. Bu tür psikolojik rahatsızlıklarda, tedaviye erken başlamak çok önemli. .

Aileler ders çalışıyor zannedip takip etmiyorlar. Çocuklarının bilgisayarda yaptığı şeyleri görmeleri lazım. Yanlarına gidip bakmaları gerekiyor. Girdikleri siteleri takip etmeleri, oyun mu oynuyor ders mi çalışıyor anlamaları gerekmektedir..

Hikikomori’nin pençesine yakalanan gençler, genellikle sosyal ilişkilerinde yetersiz ve çekingen oluyor. Sanal alemde kendilerini daha rahat hissediyorlar. Ancak hastalık ilerledikçe, saldırgan olup, sonu cinayetle biten tartışmalar bile yaşayabiliyorlar. Kötü bitmiş gençlik aşkları, sınav maratonu gibi problemler de hastalığı tetikliyor..

Ebeveynler bu durumu genellikle, interneti kestirmek, sınırlandırmak, bilgisayarla geçirilen süreyi kısıtlamak gibi yollarla çözmeye çalışıyorlar. Ancak bu genç birey üzerinde çoğu zaman daha derin bir açlık duygusunu öne çıkarıyor.

Hikikomoriyi daha da derinleştiren bazı etmenler bulunuyor. Bunlar;

  • Pornografi bağımlılığı
  • Sevgi açlığı türevleri (bir nevi nevroz)
  • Sanal davranış ve hedefleri gerçekleştirerek sosyal yaşamda kazanılamayan başarıları dengeleme
  • Farklı görünme arayışıyla sosyal çevrenin çatışması sonucu, farkı sanal ortamda, başka bulunulan sosyal çevreden farklı bir çevrede yaratma çabası

Tüm bu sosyal bozukluklar sonucunda birey;

    • Kişisel bakımına (örn. Banyo) ve sağlığına yeterince özen göstermez.
    • Yaşam alanına yeterince özen göstermez.
    • Sosyal ilişkileri çok zayıflar. Aile üyeleriyle bile yeterince zaman geçirmez.
    • Uyuşturucu ve alkol yatkınlığı olabilir.
    • Kilo, uyku sorunları olabilir.
    • Daha ağır ruhsal sorun ve hastalıklara karşı dirençsizdir.
    • Sosyal, siyasal olaylara tepkisiz kalabilir. Ya da aksine bu olayları sanal şiddete dayandırabilir.
    • Şiddet eğilimleri baş gösterebilir.
    • Sese karşı tahammülsüzlük yaşayabilir.
    • Eklem, dolaşım ve sindirim sorunlarıyla karşılaşabilir.
    • Konsantrasyon ve hafıza bozuklukları yaşanabilir.

 

    Bu ve benzeri sorunlarla ilgili psikolojik destek almak için Bakırköy Psikiyatri Tedavi ve Araştırma Merkezi’ni arayarak uzmanlarımızdan randevu alabilirsiniz.

 

 

Depresyon nedir?

Depresyon çökkün mizaç ve/veya ilgi-istek kaybı başta olmak üzere, bir dizi ruhsal ve bedensel semptomun eşlik ettiği hecmelerle karakterize bir duygudurum (mizaç) bozukluğudur. Depresyon ciddi kişisel, ailevi, sosyal ve toplumsal kayıplara yol açabilen, maliyeti çok yüksek olan; buna karşın doğru teşhis ve iyi tedavi ile tedavi başarısı yüksek olan psikiyatrik bir hastalıktır.

Depresyonun kişisel yaşam kalitesi, sosyal ve mesleki işlevsellik üzerindeki etkileri nelerdir?:Depresyon kişinin yaşam kalitesini olumsuz etkileyen, sosyal ve mesleki işlevselliğini bozan bir hastalıktır. Yoğun sıkıntı, isteksizlik, bunaltı, karamsarlık, yetersizlik ve çaresizlik hisleri, hayattan ve daha önce zevk aldığı şeylerden zevk alamama, hatta hayatı yaşamaya değer bulmama, suçluluk düşünceleri gibi yaşam kalitesini olumsuz etkileyen belirtilere depresyonda sıklıkla rastlanır.

Geceler boyu devam edebilen uyku sorunları,iştah düzensizlikleri, halsizlik gibi belirtiler yaşamı daha da zorlaştırabilir. Depresif hasta bazen kendini kaçamadığı şiddetli bir acının pençesinde hissedebilir. Bazı hastalar bu ruhsal ızdırabın en şiddetli bedensel ağrılardan daha fazla acı çektirdiğini söylerler. Şiddetli depresyonda ölüm tek kurtuluş yolu olarak görülebilir.

Diğer ruhsal ve bedensel belirtilerin yanı sıra bellek ve yoğunlaşma güçlükleri mesleki işlevselliği olumsuz etkileyen başlıca unsurlardır. Öğrencilerin okul başarısındaki belirgin bozulmalar depresyonun belirtisi olabilir. Depresyonun sosyal işlevselliği bozucu etkileri, sosyal çekilme, yalnız kalmayı tercih etme, eş ve arkadaşlardan uzaklaşma ya da ilişki sorunları yaşama şeklinde ortaya çıkabilir.

Depresyonun maliyeti: Depresyon doğrudan ve dolaylı maliyeti çok yüksek bir hastalıktır. Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre depresyon en fazla yeti yitimine yol açan hastalıklardan biridir. Kronik ve yaygın bir hastalık olan depresyona bağlı yeti yitimi, işgücü ve verimlilik azalması , sıklıkla eşlik edebilen alkol ve madde kötüye kullanımı/bağımlılığı ve diğer komplikasyonlar kişisel ve toplumsal düzeyde önemli ekonomik kayıplara neden olmaktadır.

1990 yılında depresyonun A.B.D.’de dolaylı ve doğrudan toplumsal maliyetinin 40 milyar doların üzerinde olduğu hesaplanmıştır. Bu derecede yüksek kişisel, sosyal ve toplumsal kayıplara yol açabilen bir hastalık olan depresyon, doğru teşhis ve uygun tedavi ile büyük oranda tedavi edilebilmektedir.

Birinci basamak sağlık hizmetlerinde depresyon: En sık görülen psikiyatrik bozukluklardan biri olan depresyon, birinci basamak sağlık hizmetlerinde de sıklıkla karşılaşılan hastalıklardan biridir. Birinci basamak sağlık hizmetlerinin daha yaygın olması, psikiyatrik hastalıklarla ilgili yaftalanma endişesi, daha da önemlisi özellikle bedensel belirtilerin çoğu kere ön planda olması veya daha fazla önemsenmesi depresif hastaları çoğu kez öncelikle birinci basamak sağlık kurumlarına yönlendirmektedir.

Bazı pratisyen hekimler depresyon tanı ve tedavisinin çok karmaşık bir süreç olduğu, ilaçların önemli komplikasyonlara yol açabileceği, mutlaka uzmanlarca tedavi edilmesi gerektiği şeklinde ön yargılara sahiptir. Oysa sınırlı sayıdaki uzmanın çok büyük sayılara ulaşan depresif hastaların tamamına ulaşması mümkün olmadığı gibi, yeterli klinik ve farmakolojik bilgiye sahip olan bir pratisyen hekim depresyona çoğu kez kolaylıkla tanı koyabilmekte ve özellikle son yıllarda sayıları giderek artan etkin ve emniyetli ilaç seçeneklerini uygun bir şekilde kullanarak yüksek bir başarı oranı ile tedavi edebilmektedir.

 

Sonuç olarak Depresyon: Yaygın, hecmelerle seyreden, genellikle tekrarlayan, tanı aşamasında sıklıkla atlanan, kişisel, sosyal, mesleki işlevsellikte önemli kayıplara yol açan,

kişisel ve toplumsal maliyeti çok yüksek, yeterli klinik bilgi ile tanı konulması kolay ve yüksek oranda tedavi edilebilen bir hastalıktır.

Depresyon ve İntihar: Depresyonda en korkulan komplikasyon intihardır. Yoğun bir ruhsal sıkıntı içinde olan hastalar hayatı yaşamaya değer bulmayabilir, intihar planları yapabilir, hatta intihar etmek tek kurtuluş yolu olarak görülebilir. Depresyon düşünülen her hastada intihar riski mutlaka soruşturulmalı, intihar düşünceleri, tasarımları veya girişimleri varsa tedavi planı ona göre yapılmalıdır. İntihar düşüncelerini araştırmak için örnek görüşme sorularından yararlanılabilir.

Depresyonda yaşam boyu intihar girişimi oranı % 15’tir. Bu oran normal nüfusa göre 30 kat daha fazladır.

Erkeklerde ölümle sonuçlanan girişimler daha fazladır. (Kadınlarda intihar girişimi daha fazla)

İntihar için risk faktörleri:

  • Erkek cinsiyeti
  • Yaşlılık
  • Özgeçmiş ve soygeçmişte intihar girişiminin varlığı
  • Sosyal izolasyon
  • Eşlik eden bedensel hastalıkların varlığı

 

İntihar düşüncesi olan hastaların giriştiği intihar yöntemlerinden en önemlilerinden biri kullandıkları ilaçları yüksek dozlarda almaktır. Bu nedenle intihar riski olan, özellikle geçmişinde yüksek dozda ilaç alarak intihar girişim öyküsü olanlarda yüksek dozda alındığında öldürücü olabilecek antidepresan ilaç gruplarından (örneğin, trisikliklerden) mutlaka kaçınılmalıdır.

İntihar riski yüksek olan hastalarda hospitalizasyon gerekebileceğinden hastanın bir uzmana yönlendirilmesi uygun olacaktır.

Hangi hastaları uzmana yönlendirelim:

  • Depresyonun hospitalizasyon gerektirecek şekilde şiddetli olduğunu düşünüyorsanız
  • Hezeyan, halüsinasyon gibi psikotik özellikler depresyona eşlik ediyorsa (psikotik özellikli depresyon)
  • Hasta ilaç almayı reddediyorsa
  • Gıda reddi, veya ileri derecede zayıflama varsa
  • Özgeçmişte antidepresan tedaviye direnç öyküsü varsa
  • İntihar riski varsa

Hastanın psikiyatri uzmanına yönlendirilmesi uygun olacaktır.

Boşanma Çocuğa Nasıl Anlatılmalıdır?

Anne baba boşanıyor! Eyvah çocuğum etkilenmesin! Çocuk mu sıkıntıda, anne baba mı? Karıştırmayın!

Boşanmak aileyi nasıl etkiler?
Boşanma hem anne-babayı hem de çocukları olumsuz etkiler. Yakın akrabaları da belli derecelerde etkilenir.

Yapılan araştırmalarda: boşanan erkeklerin kadınlara göre daha fazla depresyon geçirdiği saptanmıştır.

Kurulu ve rutin giden bir düzeneğin birden bozulması; aile bireylerinde boşluk yaratır. Toplumsal statüde sarsılma olur.

Çocuklar çoğunlukla annede kalmaktadır.

Babanın çocuklarını ihmal etmesi durumunda çocuklarda psikolojik sorunlar ortaya çıkabilir.

 

Çocuklarda:
Altını ıslatma, kekemelik, tırnak yeme, gece korkuları, ağlamalar, huysuzluk, eşyaları oyuncaklarını kırma saldırganlık gibi belirtiler ortaya çıkabilir.

Okula giden öğrencilerde başarısızlık ortaya çıkabilir.

Gençler evden kaçabilir.Marjinal gruplara “takılabilirler”. Genç kızlar baba özlemini gidermek için babaları yaşındaki erkeklere aşık olabilirler….

Çocuklar diğer arkadaşları yanında eksiklik duygusu yaşayabilirler.

Özellikle anne yada babanın çocuğu hiç görmediği, aramadığı durumlarda çocuk ezik yetişir.

Babayı veya anneyi ararken bir yandan da neden bırakıp gitti diye öfke duyar. Hatta bazıları nefret eder.

Boşanma Çocuğa Nasıl Anlatılmalıdır ?
Anne-baba çocuklarını arada kullanmamalı, gerek duygusal gerek ekonomik nedenlerden dolayı çocuklar arada heder edilmemeli.

Ebeveynlerden biri diğerini kesinlikle kötülememeli, ayrılma nedenlerinden birinin çocuklar olduğu söylenmemeli !

Çocuklar kendilerinden dolayımı boşanıyorlar diye suçluluk yaşayabilirler. Çocuklara ilgisi olmadığını önemle vurgulamak gerekir.

 

Çocuklar kimde kalmalı?
Boşanma durumunda çocuğun nerede kalacağı önemlidir. Kimin yanında daha mutlu,

Huzurlu ve ekonomik sorun yaşamayacaksa orada kalması iyi olur. Fakat pratikte çocuklar çoğunlukla annede kalmaktadır. Anne ilgisi ve şefkati daha baskın çıkmaktadır.

Babanın mutlaka çocuklarını hafta da bir görmesi onlarla vakit geçirmesi gerekir. Çocukların özel günlerinde (Doğum, okul törenleri, gösteriler, nişan evlilik vs.) beraber olunmalı, anne-baba bir birine çok kırgınsa bu özel günleri bölüştürerek ayrı ayrı onlarla birlikte olabilirler.

Çocuklar anne-baba ayrılsa bile terk edilmediklerini anlamalı ve ebeveynlerine güven duymalılar…

Günümüzde çiftlerin boşanma nedenleri:

  • Kişilik ve mizaç uyumsuzluklar
  • Kültürel ve değer yargılarında ciddi farklılıklar ( Din,Mezhep,İnançlar..)
  • Ailelerin aşırı müdahelesi
  • Taraflardan biri yada her ikisinin de ailelerine bağımlı ve zayıf kişilikte olmaları
  • Ekonomik sorunlar ( erkeğin işsiz kalması)
  • Aldatılmalar- ihanetler.
  • Çocuk olmaması
  • Cinsel sorunlar
  • İlk geceyi yapamama
  • Ciddi ekonomik ve sınıfsal farklılıklar.
  • Erken yaş evlilikleri.
  • Aile baskısı ile evlendirilmeler
  • Taraflardan birinin ani kişilik ve yaşam pratiği değişimi
  • Psikiyatrik sorunlar
  • Depresyon
  • Panik-atak
  • Şizofreni
  • Manik bozukluk
  • Bunama
  • Takıntılar-Saplantılar
  • Kıskançlık paranoyası
  • Kleptomani
  • Uyuşturucu alkol ve kumar bağımlıları

Aileler çocuklarını düşünerek boşanmalarını ertelemeli mi?
Eğer ailede sürekli kavga ve geçimsizlik varsa boşanmak çocuklar için daha iyidir. Çocuklar huzursuz ve mutsuz aile ortamında daha ciddi psikolojik sorunlar yaşarlar. Anne baba eğer çocuklardan dolayı boşanmayı ertelemişse gergin, sinirli olurlar. En küçük bahanede kavga ederler. Çocuklar ” engelleyici faktör” olduğundan onlara agresif davranabilirler.

Boşanmak için çocuğun büyümesini beklemek mi gerekir?
Eşinizle anlaşamıyor ve kişilik uyuşmazlığı içerisindesiniz ama küçük bir çocuğunuz var ve onun bu ayrılıktan özellikle psikolojik açıdan yara almasını istemiyorsunuz. Peki boşanmak için çocuğunuzun belli bir yaşa gelmesini beklemek gerekir mi? Ya da daha az sarsılabileceği bir yaş var mı?

Bu sorunun verilecek cevabı şudur; bir çocuk için anne ve babasının boşanmasını kabulleneceği ideal bir yaş yoktur. Anne ve babalar çocuklarıyla konuşmaya ve kendi aralarında uygar davranışlar sergilemeye çalışırsa bu, çocuğun başına henüz daha konuşmaya ve yürümeye başlamadan önce dahi gelse derin yaralar almadan bu durumun üstesinden gelebilir.

Aralarında çatışmanın ve huzursuzluğun bulunduğu ve çocukları için ayrılmayan çiftlerin çocukları bu durumdan çok fazla etkilenirler ve bu onların yetişkinlikte anne babalarının bu ikiyüzlülüğünü farketmelerine neden olur ve bu durum onları boşanma olayından daha fazla etkiler.

Çocuklarınıza karşı samimi olun 

Bazı eşler çocuğu boşanmaya cesaretleri olmadıkları için çoğunlukla bahane olarak kullanabiliyorlar.

Saygınlığı olan bir statüden, maddi olarak müsait bir durumdan, alışık olunan ortamdan boşanmaya cesaretiniz var mı?

Çocuğun yaşı bu kadar küçükken ayrılmak çevrenizdeki insanların öfkeli tepkilerini çeker mi eleştirilir misiniz?

Yukarıdaki bu iki soruyu samimiyetle “evet” olarak cevaplandırmadıkça, çocuğunuzu üzmenin ve sarsmanın konu edildiği bahanelerin arkasına saklanılmamalıdır.

Çocuğunuzu yanılgıların içinde büyütürseniz, ilerideki yetişkinlik yaşında her zaman kuralların dışına çıkma ve başkaldırma teşebbüslerine neden olabilirsiniz.

Bütün fedakarlıkları çocuğunuzun üstüne yüklemeyin.”Eşime artık dayanamıyorum valizimi toplayıp onu terketmek istiyorum, ama buna cesaret edemiyorum” gibi gerçek düşünceler yerine çocuğun bu durumu kaldıramayacağı söylenir. Sonuç olarak çocuk için hayatınızı feda ettiğiniz fikri ve mesajı bilinçli ya da bilinçsiz olarak verilir. Çocuk böyle bir durumda kendi öz saygısnı yitirmesine neden olan suçluluk duygusunu taşır ve acı çekmesine neden olur. Boşanmanız halinde ve çocuk ileride bu konuda herhangibir soru sorulduğunda “Babanla birlikte mutlu değildim. Önümde iki seçenek vardı, gerçeği söylemeyerek mutluymuşum gibi yapmak ya da gerçeği söyleyerek ayrılmak. İnanıyorum ki, yalan söyleyerek çevremdekileri ve seni aldatmaktan sa gerçeği söyleyip boşanmak en iyi seçimdi.” şeklinde bir açıklama yaparak çocuğunuza olan saygınızı belli edebilirsiniz.

Siyanür ile gelen Ölümler

Türkiye’de toplu intihar olmaz. Cinnet geçirme olabilir. Toplu ölümlerde ; önce intihar etmek istiyenin ruhsal durumu …

Spotlight: Family suicides in Turkey highlight social unease, financial woes

ANKARA, Nov. 16 (Xinhua) — A string of collective family suicides in Turkey have made headlines recently, shedding …